Genetik
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Genetik (Yunancadan genno γεννώ=doğurmak) veya kalıtım bilimi[1], biyolojinin bir dalı olup, canlı organizmalardaki kalıtım ve çeşitliliğin bilimidir.[2][3] Bir başka deyişle, gen adı verilen özel bir molekül türünden ayrılmaz kimyasal fonksiyonları inceleyen ya da canlı organizmaların bütün özelliklerinin eski kuşaktan yenisine nasıl geçtiğini inceleyen bilim dalıdır.
Genetik bilimi 20. yüzyılın ilk yarısında bilim insanları arasında heyecan ve merak uyandırmışsa da, asıl etkisini ikinci elli yılda DNA'nın moleküler yapısının keşfedilmesiyle göstermiştir. Bir anda bilimcilerin göz bebeği haline gelen genetik 1980'li yıllara gelindiğinde, "gelecek yüzyılın bilimi" olarak nitelendirilmiştir. 1990'lı yıllara gelindiğinde, yıllardır bilim insanlarının hayallerini süsleyen insan DNA diziliminin haritasının çıkarılma fikri için ilk kez somut bir adım atılmıştır. Uluslararası bir şirketler birliği anlaşmasıyla İnsan Genom Projesi başlatılmıştır. Tarihin en önemli bilimsel gelişmelerinden biri olarak kabul edilen söz konusu ‘harita’ sayesinde, hem ölümcül hastalıkları önceden teşhis ederek önleme, hem de kişiye özel ilaç ve tedavi yöntemlerinin geliştirilebilmesi yolunda çok önemli katkılar sağlanmıştır. Bugün, genetik bilimi sayesinde birçok hastalığın erken teşhisinin mümkün olabilmesinin yanısıra, tedavi yöntemlerinin gelişiminde de oldukça yararlı olmaktadır.
Anlaşıldığına göre, karakteristik özelliklerin kalıtsal bilgisi, tarımda bitkilerin ıslahı, hayvancılıkta hayvanların elenerek çoğaltılması amacıyla da olsa, tarih-öncesi zamanlardan beri kullanılagelmiştir. Bununla birlikte, kalıtımsal aktarım mekanizmalarını anlamaya çalışan modern genetik bilimi ancak 19.yy.’ın ortalarında Gregor Mendel’in çalışmasıyla başlamıştır.[4] Kalıtımın fiziksel temelini bilemediyse de, Mendel bu aktarımın esas olarak, ayrık bir süreç olduğunu gözlemlemişti; bu süreçte özelliklerin bağımsız bir tarzda (günümüzde genler dediğimiz temel kalıtım birimleriyle) miras kalması sözkonusuydu.
[değiştir] Ön bilgiler

Bir canlının, bir organizmanın kalıtımsal özelliklerini ardılına (döle, yavrusuna) geçiren şey genlerdir. Genler, hücrenin çekirdeğindeki kromozomlarda yer alırlar. Her gen, bir polipeptit zincirinin veya bir ribonükleik asit (RNA) zincirinin senteziyle nitelenen deoksiribonükleik asidin (DNA) bir dizilimidir (dizi). DNA molekülünün yapı taşları ise nükleotit denilen kimyasal birimlerdir, yani her DNA molekülü dört farklı nükleotit tipinden (adenin, guanin, sitozin, tiyamin) oluşan bir zincirden ibarettir. İşte bu nükleotitlerin dizilişi, organizmaların kalıtını belirleyen "genetik enformasyon"dur. Yani deyim yerindeyse, kalıtımın bütün sırrı, bu dört nükleotitin değişik kombinasyonlar oluşturacak şekilde zincirlenme dizilişindedir. Bu diziliş genetik şifreyi belirleyici bir özellik taşır. Kalıtımsal bilgi (genetik enformasyon) bu dört bazın dizilişiyle kodlanır, şifrelenir. DNA molekülleri nükleotid zincirlerinin aminoasitlere dönüşmesine "genetik kod" adı verilir. DNA dizileri olan genler, genetik şifrenin protein yapımını kodlayan kısmını oluştururlar; bir başka deyişle, canlıların yapı taşı olan hormonlar ya da insülin gibi proteinleri kodlarlar. Her gen bir protein zincirinin sentezi için gerekli bilgiyi taşır.[5]
Bir çift molekül olan DNA, doğal olarak, bir sarmaşığı andırırcasına çift sarmal yapıya sahiptir, yani birbiri etrafında dolanan bir çift iplik biçimi gösterir; her iplik üzerinde birbirini tamamlar tarzda nükleotitler dizilidir. Her iplik, yeni iplik partnerinin “DNA ikileşmesi” için bir şablon, yani bir kalıp olabilme özelliğine sahiptir; bu, genetik enformasyonun kopyalanması ve kalıtımı için işleyen fiziksel bir mekanizmadır.
Nükleotitlerin DNA’daki dizilişi hücrelerce, proteinleri yaratan özel aminoasit dizilişlerini üretmede kullanılır (genetik kod). Aminoasitlerin bir proteindeki bu dizilişi üçboyutlu bir yapıda nasıl kıvrılacağını belirler; proteinlerin fonksiyonundan da döner biçimli bu yapı sorumludur. Hücrelerin yaşamaları ve üremeleri için gerekli hemen hemen tüm fonksiyonları proteinler icra ederler. DNA dizilişindeki bir değişim bir proteinin yapısını ve davranışını değiştirebilir ve bu da hücrede ve onun bağlı bulunduğu canlıda normal olan veya olmayan sonuçlara yol açabilir.
Kalıtım, organizmaların görünüşünün ve davranışının belirlenmesinde önemli bir rol oynuyorsa da, sonucun oluşmasında, çevre ile etkileşimi ve organizmanın deneyimleri gözardı edilemeyecek ve son sözü söyleyecek etkenlerdir. Örneğin genler kişinin boyunun, beslenmesinin ve sağlığının belirlenmesinde bir rol oynuyorsa da, bu belirlenmede kişinin çocukluk çağındaki deneyimlerinin de önemli bir etkisi olduğu yadsınamaz.
[değiştir] Tarihçe
Genetik bilimi kökenini Mendel’in 19.yy. ortalarındaki çalışmasından alıyorsa da, kalıtım hakkında birçok varsayım Mendel’den daha önce ortaya atılmıştır. Bu varsayımlar genellikle, edinilmiş özelliklerin kalıtım yoluyla aktarımını[6] öne sürmüşlerdir; bu varsayımlarda kişiye ebeveyndeki baskın özelliklerin miras kalması inanışı hakimdi. Günümüzde, evrim teorisi genellikle, türlerin birbirlerinden değişerek oluştuklarını ileri sürmüş Jean-Baptiste Lamarck’a dayandırılır. Lamarck kalıtım örneğini türlerdeki çeşitli özelliklerin evrimini açıklamada kullanmıştır (fakat bu değişimler günümüzde, Lamarck’ın düşündüğü tarzda bir kalıtımsal sonuç olarak değil, doğal ayıklanmanın bir sonucu olarak kabul edilmektedir)[7]
[değiştir] Tarihte genetik bilimi
İnsanların gelişim sürecinde ilk olarak, doğan çocuğun kime benzediği sorusu, kalıtımın ilk gözlemleridir. Çocukların akrabalarına benzemesinin bir rastlantı olmadığı çok eski zamanlardan beri bilinmekteydi. Bu yüzden, kimi kültürlerde yakın akrabalar arasındaki evlilikler yasaklanmış, evcilleştirilen hayvanların istenilen özellikteki bireyleri çiftleştirilmiştir. Yaşı 6000 yıldan eski bir Babil yazıtında, beş nesillik bir at şeceresinde, yele başının değişimi gösterilmiştir.[8] Kimi kültürlerde tohum seçiminde en iyi bitkiler seçilmiş, yapay olarak tozlaşmalar yapılmıştır. Bununla beraber, genetiğin bilimsel olarak açıklanması, 19.yy.'ı bulmuştur[9]. Kalıtımla ilgili ilk kurgular Yunan filozoflardan gelmiştir; bugün komik olarak görülen bu ilk fikirlerin, kalıtımın ilk ana fikirleri olması nedeniyle büyük önemi vardır[10].
[değiştir] Pisagor
Pisagor (M.Ö.580 - M.Ö.500), çocukların babalarına benzerliklerini şöyle açıklamıştır: Vücudun çeşitli bölgelerinden süzülerek gelen bir tür süptil buharın erkeğin eşeysel organında yoğunlaşmasıyla tohum (sperm) oluşur ve eşeysel çiftleşme sırasında dişi eşey organlarına iletilir. Bu, vajinada katılaşır ve rahimde büyüyecek bir embriyo oluşturur. Olayda esas teşkil eden tohumun babadan gelmesi nedeniyle bu varsayım “patrocline” adıyla bilinir. Bu varsayımda, annenin işlevi embriyonu kanıyla beslemekten ibarettir.[11]
Pisagor'un düşüncesinde, çocuğun anne ile benzerliği, embriyonun anne vücudu içerisindeki gelişimiyle açıklanmıştır.[12]
[değiştir] Empedokles
Empedokles (M.Ö. 494 - M.Ö. 434), tohumun ebeveynden (anne ve baba) geldiğine inanmıştır. Ona göre, çiftleşme sırasında hem anneden hem babadan gelen sıvı, tohum şeklinde organlarda toplanmakta, birleşmelerinde ise embriyoyu oluşturmaktaydı. Çocukların ebeveyne benzemelerini ve birbirine benzemeyen kardeşlerin oluşumu ise şöyle açıklamıştır: Vücudun her parçasından gelen tohuma katkı hep aynı oranda olmadığından, her yeni çiftleşme farklı çocukların oluşmasını sağlar.[13]
[değiştir] Aristo
Aristo (M.Ö.384 – M.Ö.322), birçok konuda olduğu gibi, kalıtım üzerine de fikirler ileri sürmüştür. Düşünceleri yüzyıllarca tartışılmadan kabul görmüştür. Erkek tohumunun kandan saflaşarak oluştuğuna ve her organa ulaştığı için kanın organları yeniden yapabilme gücü olduğuna inanmıştır[14]. Kadındaki tohumun aybaşlarında görülen adet kanı olduğunu düşünmüş, ama ondaki kanın erkekteki gibi tam olarak saflaşmamasından dolayı, aybaşlarında bu şekilde geldiğini ileri sürmüştür. Aristo'ya göre, çiftleşme sırasında tohumların ikisi birleşerek embriyo haline gelip, çökelir.[15] Bu fikir, 2000 yıl kadar kabul edilmiştir; günümüzde de kullanılan asil kanlı, kan bağı, bozuk kanlı vb. deyimlerinin buradan geldiğine inanılır[16].
[değiştir] Harvey
1620 yılında İngiliz araştırmacı Harvey'in yapmış olduğu bazı deneyler bu görüşün uzun yıllar sonrasında sarsılmasını sağladı. Geyikleri çiftleştirdikten sonra öldürerek rahimlerine bakan Harvey, çökelmiş bir embriyo taslağı bulunmadığını görmüştü. Buna karşılık kendisi de, çiftleşme sırasında oluşan sürtünmeden doğan mıknatıslanmanın embriyo oluşumuna yol açtığını savundu. Mikroskobun icadı sayesinde eşey hücrelerinin keşfi, erkekte sperm, dişide yumurta hücresinin bulunduğunun anlaşılmasını sağladı. Böylece, eşey hücrelerinin birleşmesiyle meydana gelen hücreden yeni bir yaşamın doğduğu anlaşılmış oldu.[17]
[değiştir] Pangenezis ve Germ-Plazma varsayımları
[değiştir] Pangenezis
Çoğu insan, bulunan eşey hücrelerine rağmen, hala vücut parçalarının kalıtıma etki ettiğine inanmaktaydı. Lamarck da bu görüşü desteklemiş, kazanılmış özelliklerin aktarıldığı yönünde fikirler ileri sürmüştür. Darwin de ilk zamanlarında bu görüşü desteklemiş ve pangenezis[18]denilen varsayımı ileri sürmüştür. Bu varsayımda her vücut hücresinin kana küçük bir gemmula ya da pangenezis denilen yapılar verdiği ve bunların üreme hücrelerinde toplandığı görüşü sözkonusuydu. Bazı ilkel canlılarda görülen kuyruk kopması vs. gibi olaylarda gemmulaların buralarda toplanarak onarım yaptığı, bazı çocukların büyük aile bireylerine benzemelerinde ise gemmulaların bazen -embriyo oluşumunda görev almadan- doğrudan eşey hücresine geçerek bir sonraki dölde etkisini gösterdiği düşünülüyordu.[19]
[değiştir] Germ-Plazma varsayımı
19.yy'ın sonlarına doğru Weismann, pangenezis kuramı üzerine bazı çalışmalar yaparak, tekhücrelilerde protoplazmanın sürekli olmasına değinmiştir. Ona göre, tekhücreliler bölündüklerinde oluşan yavrularda anadakiyle aynı protoplazma bulunuyordu. Böylece, çokhücrelilerde de bu tür bir sürekliliğin olabileceğini düşünerek, Germ-Plazma varsayımını[20]ortaya attı. Bu varsayıma göre, yüksek canlılar, vücudu meydana getiren somatoplazma kısmıyla, üreme hücrelerini oluşturan germ-plazma'dan oluşmuştur. Germ-plazma embriyon evrelerinde diğer dokulardan oluşmuş, fakat somatoplazma ile alakası olmamıştır. Germ-plazma, sperm ve yumurta olarak embriyoyu yapar; bazı hücreler embriyoda germ plazmayı oluşturup değişmeden kalırken, diğer hücreler somatoplazma olarak farklılaşırlar. Bu varsayım, nesiller boyunca farelerin kuyruklarının kesilmesine rağmen yeni nesil farelerin halen kuyruklu doğduğunun görülmesi üzerine, kazanılmış özelliklerin kalıtımsal olmadığı gerekçesiyle çürütülmüştür.
[değiştir] Hugo De Vries'nin mutasyon kuramı
Hugo De Vries, Darwin'in kuramlarını bazı noktalarda benimsemekle birlikte pangenezisi kabul etmemiş ve türler arasındaki büyük varyasyonların temelini bulmaya eğilmiştir. Laleler ile yaptığı gözlemlerinde aniden ortaya çıkan değişik türlerin nedenini mutasyon olarak açıkladı. Daha sonra, yetiştirdiği eşekçiçekleri ile saf varyeteler elde etti. Mendel'in bezelyede aynı şeyleri fark etmiş olduğunu gördü. Buluşunu 1900 yılında yayımlamış ve kalıtsal birimlerin değişebileceği hakkındaki görüşünü kabul ettirmiştir.[21]
[değiştir] Önemli olayların kronolojisi




- 1865’de doğa bilimlerine tutkun Avusturyalı keşiş Gregor Mendel manastırının avlusundaki bahçede 7 özellik (tanenin biçimi ve rengi, kabuğunun rengi vs.) gösteren yenilebilir bezelyeler üzerinde çalışmaya karar verdi. Deneylerinden yola çıkarak, yazdığı “Bitki melezleri üzerinde denemeler” adlı makalesinde, bazı kalıtımsal özelliklerin aktarılma yasalarını açıkladı[22][23]. Bu makaleyi dünyanın dört bir tarafındaki bilim adamlarına yolladı; tepkiler olumlu olmamakla birlikte yumuşaktı. Makalesinde ileri sürdükleri ancak 1900'lerin başında farklı bilim adamlarınca da yeniden keşfedildikten sonra kabul edildi[24].
- 1869’da DNA İsviçreli hekim Friedrich Miescher tarafından yalıtılabildi. İrinde fosfat halindeki zengin bir cevheri yalıttı. Bu cevhere “çekirdek özü” anlamında "nüklein" adını verdi. Nükleinin tüm hücrelerde, somon balığı sperminde bile mevcut olduğunu buldu[25].
- 1879’da Walther Flemming ilk kez bir mitozu tanımladı. Gerçi mitoz, kendisinden 40 yıl önce Carl Nageli tarafından keşfedilmişti ama, Nageli mitozu anormal bir doğa olayı olarak değerlendirmişti. Walther Flemming hücrenin bölünmesini tanımlarken profaz, metafaz ve anafaz terimlerini ortaya attı. Çalışması 1882’de yayımlandı[26].
- 1880’de Oskar Hertwig ve Eduard Strasburger döllenmedeki temel öğenin spermatozoit (İng. spermatozoon) denilen sperm hücreleri ile yumurta hücresinin birleşmesi olduğunu keşfetti.[27]
- 1891’de Theodor Boveri kromozomların yaşamın vazgeçilmez unsurları olduğunu gösterdi.[28]
- 1900’de kalıtım yasaları keşfedildi; Hugo de Vries, Carl Correns ve Erich von Tschermak-Seysenegg birbirlerinden ayrı olarak, “Mendel yasaları”nı keşfettiler[29].
- 1902’de Walter Sutton ilk defa, kalıtım hakkındaki kromozom kuramına, yani genleri taşıyan unsurların kromozomlar olduklarına işaret eden bir mayoz bölünmeyi gözlemledi. Kromozomların ayrılma modelinin Mendel’in varsayımını tümüyle desteklediğini belirtti. Aynı yıl bu çalışmasını bir makale yayımladı[30] Varsayımı Thomas Morgan’ın çalışmalarıyla kanıtlandı. Yine aynı yıl, Archibald Garrod insanlardaki bir hastalığın kalıtım yoluyla geçen bir hastalık olduğunu tanımladı: Alkaptonüri[31]
- 1905'de William Bateson, kalıtımsal çeşitliliklerin artık adlandırılması gerekliliğinden söz ederek, bir mektubunda ve bir makalesinde "genetik" terimini kullandı, genetik biliminin akademik anlamda kurucusu ve isim babası oldu.[32]
- 1909’da Wilhelm Johannsen "gen" terimini ortaya attı ve bir varlığın “görünüm”ü (fenotip) ile geni (genotip) arasındaki farkı ortaya koydu.[33]
- 1911’de Thomas Morgan mutasyona uğramış bir beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) sayesinde mutasyonların varlığını ortaya koydu. “Genetik bağlantı”ların[34] ve "genetik rekombinasyon"un[35] keşfi sayesinde genlerin taşıyıcılarının kromozomlar olduğunu ortaya koydu. Alfred Sturtevant, Hermann Muller ve Calvin Bridges[36] ile birlikte çalıştı. 1933’de Nobel tıp ödülü aldı. Deneyleri kalıtım hakkındaki kromozom kuramını iyice sağlamlaştırdı.
- 1913’de Morgan ve Alfred Sturtevant, genlerin kromozom boyunca birbirini izleyen dizilişini ve düzenini gösteren, Drosophila sineğinin X kromozomuna ait ilk “genetik harita”yı[37] yayımladılar.
- 1928’de Fred Griffith Streptococcus pneumoniae[38] türündeki bakteriler üzerinde gerçekleştirdiği deneyler sayesinde, bakterilerin “genetik dönüşüm”ünü[39] keşfetti. Dönüşüm, iki hücre arasında "genetik enformasyon aktarımı"na olanak sağlıyordu. Bununla birlikte buradaki “dönüştürücü ilke”nin doğasını çözebilmiş değildi.
- 1941’de George Beadle ve Edward Tatum Neurospora crassa’yı inceleyerek her genin bir (özellikle bir) enzimi kodladığı varsayımını ortaya attılar.[40]
- 1943’de DNA’nın William Astbury tarafından X ışınlarıyla kırınımı sözkonusu molekülün yapısına ilişkin ilk varsayımın ortaya atılmasına olanak sağladı: Düzenli ve periyodik bir yapı sözkonusuydu.[41]
- 1944’de Oswald Avery, Colin MacLeod ve Maclyn McCarty DNA’nın kalıtımsal bir enformasyona ilişkin bir molekül olup, bir hücreyi dönüştürebilir özellikte olduğunu ortaya koydular.[42] Barbara McClintock genlerin yer değiştirebildiğini ve genomun sanıldığından çok daha az statik olduğunu gösterdi[43]; 1983’de Nobel tıp ödülü aldı.[44]
- 1952’de Alfred Hershey ve Martha Chase şunu keşfettiler: Enfeksiyon kapma olayında bir hücreye girmesi gereken, yalnızca, virüsün DNA’sı idi. Çalışmaları DNA’nın genlerden oluştuğu varsayımını büyük ölçüde güçlendirdi.[45]
- 1953’de Maurice Wilkins ve Rosalind Franklin’in DNA molekülünün klişesini belirleyen araştırma çalışmalarının ardından, James Dewey Watson ve Francis Crick genetik enformasyonun DNA molekülünce taşınabileceğini açıklayarak, DNA’nın çift sarmal biçimli modelini sundular.[46]Watson, Crick ve Wilkins bu keşiflerinden dolayı 1962’de Nobel Tıp Ödülü aldılar.[47]
- 1955’de Joe Hin Tjio insan kromozomlarının sayısını tam olarak saptadı: 23 çift idiler.[48] Arthur Kornberg DNA’nın “DNA ikileşmesi”ne olanak veren bir enzim olan DNA polimerazı keşfetti.[49]
- 1957’de “DNA ikileşmesi”nin mekanizması (işleyişi) iyice aydınlığa kavuştu.[50]
- 1958’de “Down sendromlu” denilen bir çocuğun kromozomlarının incelenmesi sırasında Jérôme Lejeune 21. kromozom çiftinde fazladan bir kromozom daha bulunduğunu keşfetti.[51] Böylece, dünyada, zihinsel engellilik ile kromozomlara ilişkin bir anormallik arasında bağ bulunabileceği ilk kez ortaya konmuş oluyordu. Lejeune daha sonra, çalışma arkadaşlarıyla, kromozom kaynaklı diğer hastalıkların mekanizmasını da keşfederek, "sitogenetik"[52] dalının ve modern genetiğin yolunu açmış oldu.
- 1960’lı yıllarda Fransız biyolog François Jacob ve Fransız biyokimyacı Jacques Monod “protein biyosentezi”nin mekanizmasını aydınlığa kavuşturdular. Genetik kod[53] ilkesi kabul edilmekteydi. Jacob ve Monod “protein biyosentezi”ndeki sentezin düzenlenmesinin proteinlere başvurduğunu gösterdiler ve “gen ifadesi”nde rol oynayan “DNA dizileri”nin[54] varlığını gün ışığına çıkardılar. 1965’de genetik kodun deşifre edilmesinden dolayı Nobel ödülü aldılar.
- 1968'de "Genetik kod"un çözülmesinden dolayı Nobel Ödülü verildi.[55]
- 1975'de virüslerin işleyiş mekanizmasının keşfinden dolayı Nobel Ödülü verildi. 1975’den itibaren "genomik"[56] önemli ekonomik ilgilerin odağı haline geldi.
- 1977’de DNA’daki nükleotit dizilişleri belirlendi.[57]
- 1983'de Kary Banks Mullis tarafından keşfedilen polimeraz zincir reaksiyonu, DNA izolasyonunu ve DNA parçalarının istenen bölgelerinin çoğaltılmasını sağladı.[58]
- 1983'de İlk genetik hastalık haritalandı (Huntington hastalığı)[59].
- 1985'de polimeraz zincir reaksiyonunun geliştirilmesi.[60]
- 1989’da, genetik hastalıkların anlaşılması, araştırılması, taranması, önceden tahmin edilmesi ve mümkünse tedavi edilebilmesi amacıyla, genlerin kimliklerinin tek tek saptanması için, insan “genom”unun[61] 3 milyarı bulan “nükleotit” çiftlerinin kodlarının çözülebilmesi konusunda bir proje oluşturulmaya karar verildi. Bu amaçla yola çıkan, 18 ülkedeki bilimcilerden oluşan ve ABD’ndeki National Institutes of Health[62] tarafından düzenlenen ilk çalışma ekibi “İnsan Genom Projesi” adı altında çalışmalara başladı. Uzun soluklu bu büyük çalışma, ister istemez iş bölümünü gerektiriyordu; örneğin Fransa 14. kromozomun DNA dizilimini çözmekten (14. kromozomla ilgili nükleotit kodlarının çözülmesinden, dizilişlerin saptanmasından) sorumluydu.
- 1990’lı yıllarda Fransa’da genomik kaynaklı tüm enformasyonu denetlemek üzere robotlardan yararlanan yöntemler geliştirildi.[63]
- 1992-1996 yıllarında Évry’deki (Fransa) bir Généthon laboratuarında insan genomunun ilk "genetik harita"ları[64] Weissenbach tarafından yayımlandı.
- 1998’de, insan genomu verilerini, Craig Venter ve Perkin Elmer tarafından kurulan, merkezi ABD’nde bulunan Celera Genomics[67] adlı özel şirket de, National Institutes of Health’ınkinden farklı bir teknik kullanarak toplamaya başladı.
- 1999’da 22. kromozom dizilenmesi tamamlandı. Büyük Britanya’daki Sanger Institute tarafından düzenlenen bir ekip, ilk kez bir insan kromozomunun tüm DNA dizilimini belirlemiş bulunuyordu: Bu, 22. kromozomdu.[68]
- 2000 yılının Haziran ayında hem NIH - NHGRI (National Human Genome Research Institute - "Ulusal İnsan Genomu Araştırma Enstitüsü"), hem de Celera Genomics insan genomunun DNA dizilimlerinin % 99’unu “saptamış” olduğunu açıkladı.[69][70][71] National Institutes of Health araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi "Doğa" adlı bir bilim gazetesinde, Celera Genomics şirketi de araştırma sonuçlarıyla ilgili bir makaleyi “Bilim” adlı bir bilim gazetesinde yayımladı.
- 2002 yılının Temmuz ayında Tokyo Üniversitesi’ndeki Japon araştırmacılar Escherichia coli türündeki bir bakteri üzerinde, mevcut 4 nükleotitin (A,T,G,C) yanısıra, 2 nükleotiti (S ve Y) daha saptadıklarını belirttiler. İlginç nokta, bu iki yeni nükleotitle ilgili genetik kalıtın canlı varlıkların genetik kalıtıyla hiçbir ortak yana sahip olmamasıydı; üstelik bu araştırmacılar, onlardan doğada henüz bulunmayan, meçhul bir protein ürettiler. Kimileri bu yeni “yaratılış”tan söz etmekten çekinmemektedir.[72]
- 2003 yılının 14 Nisan günü, insan genomunun DNA dizilimlerinin saptanması projesinin tamamlanmış olduğu açıklandı; DNA dizilenmesinin tamamlanmasıyla, gen kodlayan bölgelerin tümü gün ışığına çıkarılmış oldu.[73]
[değiştir] İlk genetik deneyi, Mendel ve Klasik Genetik
- Ana maddeler: Mendel ve Klasik genetik
Modern genetik biliminin kökü, Avusturyalı (Alman-Çek) bir Augustin’ci[74] keşiş ve bir botanikçi olan Gregor Johann Mendel’in gözlemlerine dayanır. Günümüzün bu popüler biliminin babası olarak kabul edilen Mendel, bitkilerde kalıtım özellikleri üzerine ayrıntılı çalışmalar yapmıştır. Mendel 1856 yılından itibaren çeşitli bezelye (Pisum sativum) varyetelerine (türlerine) ait tohumları toplamaya ve onları manastır bahçesinde yetiştirerek aralarındaki farkları incelemeye başladı. 10 yıl süren gözlem ve deneylerinin ardından, bu çalışmasının önemli bulgularını “Versuche Über Pflanzenhybriden” (“Bitki melezleri üzerinde denemeler”) adlı ünlü inceleme yazısıyla yayımladı ve bu yazıyı 1865’de Brunn Doğa Tarihi Kurumu’na (Brunn Natural History Society) sundu. Mendel bezelye bitkilerindeki bazı özelliklerin kalıtımsal tekrarını izlemiş ve bunların matematiksel olarak tanımlanabileceklerini göstermiştir.[75]
O tarihlerde DNA, kromozom, mayoz bölünme gibi kavramların henüz ortaya konmamış olduğu ve bilinmediği göz önüne alınırsa, Mendel’in sadece fenotipik (gözlenebilen) karakter ayrılıklarına göre yapmış olduğu değerlendirmelerin son derece başarılı oldukları söylenebilir.
Mendel'in çalışmaları ve keşifleri yaşadığı dönem içinde hiçbir ilgi uyandırmamış ve 20. yy. başlarına kadar gözlemlerinin anlam ve önemini kimse fark etmemiştir. Bu fark ediş, ancak ölümünden sonra, araştırmasının benzer meseleler üzerinde çalışan başka bilimcilerce keşfinden sonra mümkün olmuştur: Ölümünden 16 yıl sonra Hollanda’da Hugo De Vries, Almanya’da Correns ve Avusturya’da E. Von Tschermak adlı üç biyolog, çeşitli bitki türlerinde, birbirlerinden habersiz yaptıkları araştırmalarda, Mendel yasalarının geçerliliğini gösterdiler ve tüm sonuçları "Mendel yasaları" adı altında toparladılar. Mendelin çalışması aynı zamanda, kalıtım çalışmalarında istatistik yönteminin kullanımını önermekteydi.[76]
Genetik terimi 1905’de Mendel’in çalışmasının önemli savunucularından William Bateson tarafından Adam Sedgwick’e gönderilen bir mektupta ortaya atılmıştır.[77][78] Bateson 1906’da Londra’da yapılan Üçüncü Uluslararası Bitki Melezleri Konferansı’nda yaptığı açılış konuşmasında kalıtım çalışmasını tanımlarken “genetik” terimini kullanarak, bu terimin yaygınlaşmasını sağlamıştır.[79] (Fakat terimin biyolojik anlamdaki ilk kullanılışı 1860 yılına dayanır[80])
Mendel’in çalışmasının yeniden keşfinin ve popüler hale gelişinin ardından, DNA moleküler temelini gün ışığına çıkarmaya yönelik birçok deney yapılmıştır. Mutasyon geçirmiş beyaz gözlü Drosophila (meyve sineği) üzerindeki gözlemlerinden yola çıkan Thomas Hunt Morgan 1910’da genlerin kromozomlarda yer aldığını ileri sürmüş ve 1911’de mutasyonların varlığını ortaya koymuştur.[81]Morganın çalışmalarından yararlanan, fareler üzerinde çalışan öğrencisi Alfred Sturtevant ise "genetik bağlantı"[82] fenomenini kullanmış ve 1913’de genlerin kromozom boyunca birbirini izleyen dizilişi ve düzenini gösteren, ilk “genetik harita”yı yayımlamıştır.[83]
[değiştir] Moleküler genetik
- Ana madde: Moleküler Genetik

Önceleri, kromozomların genleri içerdikleri ve protein ile DNA’dan oluştukları bilinmekteyse de, kalıtım için hangisinin daha önemli olduğu ve sözkonusu sürecin nasıl meydana geldiği bilinmiyordu. 1928’de Frederick Griffith yayımladığı makalesinde dönüşüm (transformasyon) fenomenini keşfettiğini açıkladı. Bundan 16 yıl sonra da, Oswald Theodore Avery, Colin McLeod ve Maclyn McCarty bu buluşu dönüşümden sorumlu molekülü (DNA’yı) yalıtma ve tanımlamada (teşhiste, kimliğini belirlemede) kullandılar.[84]1952'deki Hershey-Chase deneyi, DNA'nın (proteinden farklı olarak) virüslerin genetik materyali olduğunu, diğer molekülün kalıtımdan sorumlu olamayacağını kanıtladı.[85]
James D. Watson ve Francis Crick 1953' de DNA'nın kararlı yapısını çözdüler ve Rosalind Franklin'in çalışması olan X ışını kırınımını kullanarak DNA molekülünün sarmal bir yapısı olduğunu gösterdiler.[86][87] Onların çift sarmal modeli, nükleotid dizisinin diğer iplikte tamamlayıcı eşleri olduğunu gösterdi.[88] Bu yapı, nükleotitlerin sıralanmalarıyla kodladıkları bilginin fiziksel açıklamasını vermekle kalmadı, aynı zamanda ipliklerin ayrılıp eş nükleotidlerle tekrar birleşerek çoğalmalarının fiziksel mekanizmasını gösterdi.
Bu yapı kalıtım sürecini açıklamaktaysa da, DNA’nın hücre davranışlarını nasıl etkilediği henüz bilinmiyordu. Sonraki yıllarda, bazı bilim adamları, DNA'nın, ribozomlardaki protein üretim süreçlerini kontrol mekanizmasını anlamaya çalıştılar ve DNA'nın genetik kodunun mRNA ile okunduğunu ve çözüldüğünü buldular.[89]Kalıtım konusunda yapılan bu moleküler düzeydeki buluşlar, DNA'nın moleküler yapısının anlaşılmasını ve biyolojideki yeni bilgilere uygulanan bir araştırma patlamasını sağlamıştı. 1977’de DNA dizisi üzerindeki incelemelerin gelişimi, DNA’daki nükleotit dizilişlerinin belirlenmesini ve PCR metodunun geliştirilmesini sağladı[90]. 1983'de Kary Banks Mullis tarafından geliştirilen polimer zincir reaksiyonu, DNA izolasyonunu ve DNA parçalarının istenen bölgelerinin çoğaltılmasını sağladı.[91] Bu ve diğer teknikler, bir yandan İnsan Genom Projesi’nin ekip çalışması sayesinde, diğer yandan Celera Genomics’in özel çalışması sayesinde, 2003’de insan genomu dizilerinin tümüyle gün ışığına çıkarılmasını sağlamış bulunmaktadır.[92]
[değiştir] Kalıtım özellikleri
[değiştir] Saf özellikler ve Mendel yasaları
- Ana madde: Mendel yasaları
En temel düzeyde, organizmalardaki kalıtım, günümüzde genler adını verdiğimiz "saf (ayrık) özellik"ler aracılığıyla meydana gelir.[93] Bu konuda gözlemde bulunan ilk kişi, bezelye bitkisi üzerinde kalıtımsal özelliklerinin ayrımı üzerinde çalışmış George Mendel olmuştur.[94][95]
Mendel farklı bitki çeşitlerinin her birinden tohumlar toplayarak bahçesinde ekti. Bezelye bitkilerini düzenli “tozlaşma”lara [96] tabi tutan Mendel, bunlarda 7 özelliğin değişmediğini keşfetti ve bezelyelerdeki bu 7 özelliğin (tanelerin biçimi, rengi, bitkilerin boyu vs.) dölden döle nasıl aktarıldığını gözlemledi. Her dölde elde ettiği bireyleri, birbirlerine ve ebeveynine benzeyip benzemediklerine göre ayrıma tâbi tuttu. Böylece özellikleri farklı 7 saf döl elde etti. Bunlarla yaptığı “çaprazlama”larda[97] bazı belirli özelliklerin değişmediğini saptadı. Bu özelliklerin her birine “saf özellik” adını verdi. İki eş "saf özellik" çaprazlandığında, sadece bu saf özellik ortaya çıkmaktaydı ki, Mendel yasalarının esasını teşkil eden de bu husustur.

Ayrıca, yaptığı çaprazlamalarda bazı özelliklerin baskın olduğunu gözlemledi. Örneğin, uzunluk karakteri, kısalık karakterine baskın olduğundan, melez bireyler uzun görünümdeydi. İki uzun melezin çaprazı sonucunda ise % 25 oranında saf uzun, % 25 saf kısa, % 50 melez uzun çıkmaktaydı.
Mendel, bezelye bitkisinin çiçeklerinin rengi üzerindeki deneme çalışmasında, rengin ya mor ya da beyaz olduğunu ve asla bu iki rengin karışımı bir rengin oluşmadığını gözlemledi. Aynı genin bu farklı versiyonlarına alel[98] adı verilir. Bezelye bitkilerinde her organizma her genin iki aleline sahiptir.[99] İnsan da dahil olmak üzere birçok organizmada bu kalıtım modeli geçerlidir. (Genetikte böyle bir organizmadaki genin iki alelinden birinin anneden, diğerinin babadan geçtiği kabul edilir.) Aynı alelin iki kopyasını içeren organizmalara homozigot,[100] iki farklı alele sahip organizmalara ise heterozigot[101] adı verilir. Bir organizmadaki aleller bütününe (çiftine) genotip,[102]organizmanın sahip olduğu gözlemlenebilir özelliğe ise fenotip[103] adı verilir.
Heterozigot organizmalarda genellikle alellerden birinin nitelikleri organizmada diğerine oranla tam anlamıyla baskın rolde olur; alellerden nitelikleri organizmanın fenotipine hakim olanına (baskın çıkana) "baskın" (dominant),[104] niteliklerinin fenotipe hakim olmadığı gözlemlenen öteki alele ise "çekinik" (resesif)[105] adı verilir. Bununla birlikte, bazen bir alelin tam anlamıyla baskın olmadığı görülmüştür ki, bu duruma “eksik baskınlık”[106] adı verilir. Bazen de her iki alelin niteliklerinin birden etkili olduğu gözlemlenir ki, bu duruma da “birlikte baskınlık” (ortaklaşa baskınlık)[107] adı verilir.[108]
Farklı iki cinsin birleşmesiyle bir çiftleşme olduğunda, döl (yavru), rastgele bir biçimde, iki alelden birini anneden, diğerini babadan miras alır. Saf (ayrık) kalıtım ve alellerin ayrımı üzerine yapılmış bütün bu gözlemler, toplu olarak, "Mendel’in ilk yasası"[109] (Law of Segregation) adıyla bilinir.
[değiştir] Sembolik gösterim sistemi ve şemalar
Genetikçiler kalıtımı tanımlamada şema ve semboller kullanırlar. Bir gen bir veya birkaç harfle temsil edilir. Bu temsilde büyük harf baskın aleli, küçük harf çekinik aleli temsil eder.[110] Genellikle bir “+” sembolü bir gen için mutant olmayan aleli temsil etmede kullanılır. Döllenmede ve Mendel’le ilgili üretme deneylerinde ebeveyn "parents" sözcüğünün başharfi olan “P” ile, döl (yavru) "filial" sözcüğünün başharfi olan “F” ile, ilk döl sözkonusuysa “F1” ile temsil edilir. Çaprazlamanın sonucunu öngörmede kullanılan yaygın şemalardan biri "Punnett karesi" olarak bilinir. Genetikçiler insandaki genetik hastalıkları incelerken genellikle, özelliklerin kalıtımını temsil etmede "soyağacı çizelgesi"[111] kullanırlar.[112]
[değiştir] Genlerin etkileşimi
Organizmalar binlerce gen içerir ve cinsel çiftleşme organizmalarında bu genlerin her biri genellikle diğerlerinden bağımsızdır. Bu, sarı renkli bir bezelye aleli kalıtımının (aktarımının) çiçeklerin beyaz veya mor oluşunu belirleyen alellerinkinden tümüyle bağımsız olduğu anlamına gelir. “Mendelin ikinci yasası”[113]olarak bilinen bu fenomen de, ebeveynin her ikisinden gelerek karışan farklı genlerin alellerinin, dölü oluştururken farklı pek çok kombinasyonla bir araya gelebileceği anlamına gelir. ("Genetik bağlantı" gösteren bazı genler bağımsız olarak kabul edilmezler.)
Sıkça görüldüğü gibi, farklı genler birbirlerini aynı özelliği vermesini sağlayacak tarzda etkileyebilirler. Avrupa kökenli Omphalodes verna bitkisinin genleri bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu bitkide, çiçeklerin renginin mavi ya da magenta olmasını sağlayan iki alelli bir gen vardır. Fakat bu bitkide bir de, çiçeklerin renkli olup olmayacağını, yani renkli veya beyaz olacağını denetleyen, iki alelli bir başka gen daha vardır. Bitki bu ikinci genin beyaz alelinin iki kopyasına sahip olduğu zaman, birinci gendeki mavi ile magenta rengi alellerden birinin bitkide etkili olmasına meydan verilmeksizin, çiçekler beyaz olur. Genler arasındaki bu etkileşime "epistasis"[114] adı verilir.[115]
Birçok özellik "saf özellik" olmamakla birlikte (beyaz ya da mor çiçekler örneğinde olduğu gibi) süreklilik gösteren özelliklerdir (insanın boyu ve deri renginde olduğu gibi). Bu karma özellikler birçok genin ürünüdür.[116] Bu genlerin etkisi, organizmanın deneyimlerde bulunduğu çevrenin etkileriyle çeşitli derecelerde dengelenir. Bir organizmanın genlerinin böyle bir karma özelliğe katılım derecesine “kalıtsallık” (heritability)[117] adı verilir.[118] Bir özelliğin kalıtsallık ölçüsü, çevrenin o özellik üzerindeki değişen etkilerine bağlı olarak, görece ve görelidir. Örneğin insanın boyu dediğimiz karma özelliğin kalıtsallığı A.B.D.’nde %89 olarak belirlenmişken, beslenme ve sağlık sorunlarının bulunduğu Nijerya gibi yoksul bir ülkede çevrenin etkisi daha büyük olduğundan, bu oran ancak %62 olarak belirlenmiştir.[119]
[değiştir] Kalıtımın moleküler temeli
[değiştir] DNA ve kromozomlar
Genlerin moleküler temeli deoksiribonükleik asittir (DNA). DNA da 4 tipteki bir nükleotitler zincirinden oluşur: adenin (A), sitozin (C), guanin (G), ve tiyamin (T). Genetik enformasyon (kalıtım bilgisi) nükleotitlerin dizilişinde bulunmakta olup, genler DNA zinciri boyunca uzanan diziler olarak mevcuttur.[120] Bu kuralın dışında kalabilen tek istisna virüslerdir; virüsler bazen DNA yerine benzeri olan RNA molekülü kullanırlar; çünkü virüslerin genetik materyeli RNA’dır.[121]
DNA, normal olarak, ikili sarmal biçimde dolanan iki “iplik”li bir moleküldür. DNA’nın iki ipliğinden birindeki her nükleotit, karşıt iplikteki nükleotit partneriyle bir çift oluşturur; yani A, T ile bir çift oluşturur, C de G ile… Dolayısıyla iki iplikten her biri, diğer iplikten gelen fazladan enformasyon sayesinde, tüm gerekli enformasyona sahip bulunur. DNA’nın bu yapısı, kalıtımın fiziksel temelidir. DNA ikileşmesinde, ipliklerin bölünmesiyle ve her ipliğin yeni iplik partnerinin bir şablonu (kalıbı) olarak kullanılmasıyla, genetik enformasyon kopyalanır.[122]
Genler, kromozomlar dediğimiz, DNA dizisi zincirleri boyunca çizgisel bir düzende sıralanmışlardır. Bakterilerde her hücrenin, basit bir dairesel kromozoma sahip olmasına karşılık, bitki ve hayvanların da dahil bulunduğu ökaryot organizmalar çoklu çizgisel kromozomlar halinde düzenlenmiş DNA’lara sahiptirler. Bu DNA iplikleri son derece uzundur; örneğin en uzun insan kromozomu 247 milyon baz çiftini içerecek uzunluktadır.[123]
Bir kromozomun DNA’sı, kromatin denilen bir madde oluşturarak DNA’ya girişleri yöneten ve denetleyen yapısal proteinlerle birleşmiş durumdadır. Ökaryotlarda kromatin genellikle nükleozomlardan oluşur.[124] Bir organizmadaki kalıtımsal materyel bütününe (yani, genellikle, tüm kromozomlarındaki DNA dizilerinin tamamına) genom adı verilir.
Haploit[125]organizmaların her kromozomundan yalnızca bir kopyaya sahip olmalarına karşın, hayvanların çoğu ve birçok bitkinin dahil olduğu diploitler, her kromozomundan iki kopyaya ve dolayısıyla her geninden iki kopyaya sahip olmakla nitelenirler.[126]Bir genin ebeveynden (biri anneden, biri babadan) alınmış iki aleli “kardeş kromatitler”in “lokus”larında[127]yer alırlar.
Organizmanın cinsiyetinin belirlenmesinde rol oynayan, özelleşmiş kromozomlar olan “cinsel (cinsiyeti belirleyen) kromozomlar”da[128] bir istisna sözkonusudur.[129] Bu kromozomlardan (örneğin insandaki 23. kromozom çiftinden), insanlarda ve memelilerde çok az gene sahip olan Y kromozomu erkeklik özelliklerinin gelişimini başlatmasına karşın, diğeri, Y kromozomu, öteki kromozomlara benzemekte olup, cinsel belirlenmeyle ilgili olmayan birkaç gen içerir. Dişiler X kromozomundan iki kopyaya sahip olurlarken, erkekler bir X, bir de Y kromozomuna sahip olurlar. Dolayısıyla, “cinsel bağlantı” (İng. sex-linked)[130] düzensizlikleri (hastalıkları) olarak ortaya çıkan alışılmadık kalıtım örnekleri de X kromozomunun kopyasındaki bu sayısal farklılıktan ileri gelir.
[değiştir] Üreme
Hücreler bölündüğünde, onların tüm genomu kopyalanır ve her kardeş (benzer, eş) hücre bir kopyasını miras alır. Mitoz adı verilen bu süreç, en sade üreme biçimi olup, “eşeysiz üreme”nin temelidir. Eşeysiz üreme, çokhücreli organizmalarda da, anne veya babadan birinin genomunu miras alan bir döl üremesini sağlayacak şekilde, oluşabilir. Döl genetik (kalıtım) olarak, “klon”ları[131] denilen ebeveyne özdeş sayılır.
Ökaryotik organizmalarda ise genellikle “eşeyli üreme” olur. Eşeyli üremede ebeveynin her ikisinden gelen kalıtımsal materyelin karışımını içeren bir döl üretilir. Eşeyli üreme sürecinde, genomun içerilen kopyalarının tek (haploit) ya da iki oluşuna (diploit) bağlı olarak gelişen iki farklı biçim arasında bir alternatif olanağı sözkonusudur.[132] Haploit hücreler genetik materyelleri birleştirerek çift kromozomlu bir diploit hücre yaratırlar. Diploit organizmalar haploitleri, DNA ikileşmesinin sözkonusu olmadığı bir bölmeyle biçimlendirerek kardeş hücreler yaratırlar. Bu hücreler her kromozom çiftinden birini ya da diğerini rastlantısal olarak kalıt (miras) almışlardır. Hayvan ve bitkilerin çoğu, yaşamlarının büyük kısmında diploit olmakla birlikte, tekhücreli gamet hallerinde haploit sayılırlar.
Eşeyli üremenin bu haploit/diploit yöntemini kullanmayan bakteriler ise, yeni kalıtımsal enformasyonun edinilmesinde birçok farklı yöntem kullanırlar. Örneğin, bazı bakterilerde "konjugasyon"[133] denilen yolla, genetik materyelin (dairesel DNA parçasının) bir bakteriden diğerine aktarımı sözkonusudur.[134] Bakteriler aynı zamanda, çevrelerinde bulunan DNA parçalarını alıp genomlarına dahil edebilirler ki, bu fenomen, “dönüşüm”[135] olarak bilinir.[136] Böylece bu süreç, organizmalar arasında kalıtımsal enformasyon parçalarının naklinin sözkonusu olduğu “yatay gen aktarımı” [137] ile sonuçlanmış olur.
[değiştir] Kromozomal parça değişimi ve genetik bağlantı
Kromozomların diploit tabiatı, farklı kromozomlardaki genlere, eşeyli üreme sırasında, yeni gen kombinasyonları oluşturacak şekilde "bağımsız ayrışım" olanağı sağlar. Genlerin yeni gen kombinasyonları oluşturacak şekilde bu birleşmelerinde, aynı kromozomdaki genler teorik olarak asla birleşmezler; fakat bu, sarılma ya da "kromozomal parça değişimi" denilen süreçte geçerli değildir. Bu süreç sırasında kromozomlar, gen alellerini kromozomlar arasında değiş tokuş yapıp karıştırarak, DNA sıralanmalarını değiştirebilirler (diziler üzerinde değiş tokuş yapabilirler).[138] Bu kromozomal parça değişimi süreci genellikle mayoz bölünme sırasında, yani gametin haploit "ata hücreleri"ni (germ cells)[139] yaratan bir dizi hücre bölünmesi sırasında meydana gelir. (Bu ata hücreler de daha sonra birleşerek yavrunun organizmalarını meydana getirirler.)
Kromozomdaki belirli iki nokta arasında meydana gelebilecek "kromozomal parça değişimi" olasılığı bu iki nokta arasındaki uzaklığa bağlıdır. Nisbeten uzak bir mesafe için bu olasılık yüksek, yanaşık genler için bu olasılık düşüktür. Olasılığın düşük olması genlerin “genetik bağlantı” göstermesi anlamına gelir; her iki genin alelleri birlikte kalıt olmaya eğilimlidir. Genlerin dizileri arasındaki bağlantı miktarı bir çizgisel “bağlantı haritası”[140] oluşturur ki, bu harita genlerin kromozom boyunca düzenlenişini aşağı yukarı tanımlar.[141]
[değiştir] Gen ifadesi
[değiştir] Genetik kod
Genler, fonsiyonel etkilerini, genellikle, hücredeki fonksiyonların çoğundan sorumlu karma moleküller olan proteinlerin üretimiyle ifade ederler.[142] Proteinler amino asit zincirleridir ve bir genin DNA dizisi (aracı RNA sayesinde) özel bir protein dizisini üretmede kullanılır.Yazılım (transkripsiyon) denilen bu süreç, genlerin DNA dizisinin kopyalanmasının sözkonusu olduğu bir RNA molekülü üretimiyle başlar. Ardından, bu mRNA molekülü translasyon denilen bir süreçle, uygun bir amino asit dizisi üretmede kullanılır. Kodon denilen, diziler halindeki üç nükleotitlik her grup, proteindeki muhtemel 20 amino asitten her birine tekâbül eder ki, bu tekâbüle genetik kod adı verilir.[143] Bu enformasyon akışı tek yönlü olur; yani enformasyon nükleotit dizilerinden proteinlerin amino asit dizisine aktarılır, proteinden DNA dizisine aktarılmaz. Bu fenomen Francis Crick tarafından “moleküler biyolojinin merkezî dogması”[144] olarak adlandırılmıştır.[145]
Amino asitlerin özel dizisinin (diziliminin) bir sonucu olarak, [146] o proteinin yapısı üç boyutlu, benzersiz bir yapı olur ki, proteinlerin bu üç boyutlu yapıları fonsiyonlarıyla yakından ilişkilidir.[147]Bunlardan bazıları, kollajen proteinince oluşturulmuş lifler gibi, basit yapılı moleküllerdir. Proteinler başka proteinlere bağlanabilirler ve basit moleküller, bağlı moleküllerdeki kimyasal reaksiyonları (proteinlerin kendi yapısını değiştirmeksizin) kolaylaştırarak enzim rolü oynarlar. Proteinin yapısı dinamiktir; örneğin hemoglobin proteini, memeli kanında oksijen moleküllerinin alınması, taşınması ve salınmasını kolaylaştırırken farklı biçimler alacak şekilde hafifçe kıvrılmalarda, eğilip bükülmelerde bulunur.
DNA’daki tek bir nükleotitin farkı bile, bir proteinin amino asit dizisinde bir değişikliğin olmasına neden olabilir. Proteinlerin yapıları onların amino asit dizilimlerinin sonucu oldukları için de, böyle bir değişiklik o proteinin özelliklerini değiştirebilir; örneğin proteinin özelliklerini, o proteinin yapısında istikrarın bozulmasına veya o proteinin diğer protein ve moleküllerle etkileşiminde değişiklikler olmasına yol açacak şekilde, değiştirebilir. İnsanlardaki kalıtımsal hastalıklardan “orak hücreli anemi”[148] denilen kan bozukluğu bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Bu hastalık, hemoglobinin β-globin seksiyonunu belirleyen kodlama bölgesindeki tek bir baz farklılığından kaynaklanır; bu bir bazın farklı olması, hemoglobinin fiziksel özelliklerinin değişmesine yol açan bir amino asiti doğurmaya yeterli olmaktadır.[149] Hemoglobinin fiziksel özelliklerinin değişmesinin sonucunda ortaya çıkan “orak hücre” versiyonları, lifleri biçimlendireceklerine, kendi kendilerine saplanarak yığılıp kalırlar ki, bu da, proteini nakleden alyuvarların biçiminin bozulmasına yol açmaktadır. Alçalma ve tıkanma eğilimindeki bu orak biçimli hücrelerin, kan damarlarındaki akışı pek uzun sürmez ve sonunda kişide hastalıkla ilgili tıbbi rahatsızlıklara yol açarlar.
Bazı genler RNA’da kopyalanmakla birlikte proteine çevrilmezler ki, bunlara “kodlamayan RNA”[150] molekülleri denir. Bu ürünler, bazı durumlarda, kritik hücre fonksiyonlarının kapsadığı yapılarda rol alırlar. (Ribozomal RNA, taşıyıcı RNA). RNA aynı zamanda, diğer RNA molekülleriyle “melezleme” etkileşimleri yoluyla düzenleyici etki rolüne sahip olabilir. (Örneğin microRNA)
[değiştir] Doğuştan gelenler - sonradan kazanılanlar
Genler, bir organizmanın işleyişiyle ilgili tüm enformasyonu içermekteyse de, çevre, nihai fenotipin belirlenmesinde önemli bir rol oynar. Genetik faktör ile çevre faktörü ikilemi, “doğuştan gelenler ile sonradan kazanılanlar” anlamında kullanılan “nature versus nurture” (kısaca, nature vs. nurture)[151] deyişiyle ifade edilir. Bir organizmanın fenotipi kalıtım ile çevrenin etkileşimine bağlıdır. “Isıya duyarlı mutasyonlar” olgusu bu duruma örnek olarak gösterilebilir. Genellikle, bir protein dizisi içinde değişen bir amino asit, onun davranışını ve diğer moleküllerle etkileşimini değiştirmez; fakat yapının istikrarını bozar. Bu olay, moleküllerin daha hızlı hareket ettikleri ve birbirleriyle çarpıştıkları yüksek ısılı ortamlarda olduğunda, proteinde "denatürasyon"[152] denilen, yapısının bozulmasıyla ve işleyişinin zayıflamasıyla kendini gösteren bozukluklara yol açar. Düşük ısılı ortamlarda ise proteinin yapısı istikrarlı kalır ve işleyişi normal halde devam eder. Bu mutasyon türü siyam kedisinin kürkünde renk bakımından gözle görülür halde kendini gösterir: Pigment üretiminden sorumlu bir enzimdeki mutasyon, derideki yüksek ısılı bölgelerde yapısal istikrarının bozulmasına ve işleyişinin zayıflamasına yol açmaktayken bacak, kulak, kuyruk gibi daha soğuk bölgelerde protein, işleyişini zayıflatmadan sürdürür; böylece kedi, uç bölgeleri koyu renkte olan bir kürke sahip olur.[153]
[değiştir] Gen düzenlemesi
Bir organizmanın genomu binlerce gen içermekle birlikte, bu genlerin hepsinin de belirli bir anda aktif olmaları gerekmez. Bir gen, mRNA transkripsiyonu gerçekleştiğinde (ve proteine çevrildiğinde) “ifade olmuş” demektir (Bkz. gen ifadesi,transkripsiyon). Genlerin ifadesini denetleyen birçok hücre yöntemi vardır. Mesela proteinler yalnızca hücre ihtiyaç duyduğunda üretilirler. “Transkripsiyon faktörleri”[154] genin transkripsiyonunu ya teşvik etmek ya da engellemek suretiyle düzenleyici proteinlerdir.[155] Örneğin Escherichia coli bakterisinin genomunda tryptophan[156] amino asitinin sentezi için gerekli bir dizi gen vardır; fakat tryptophan’ın hücrede kullanıma hazır hale gelmesinden sonra, bu genlere artık ihtiyaç duyulmaz. Tryptophan’ın varlığı genlerin faaliyetini doğrudan etkiler; tryptophan molekülleri “tryptophan baskılayıcısı”na[157] (bir transkripsiyon faktörü) “baskılayıcı”nın yapısını öyle değiştirerek bağlanırlar ki, "baskılayıcı" genlere bağlanır. “Tryptophan baskılayıcısı” "transkripsiyon"u ve genlerin “ifade”sini durdurur ve dolayısıyla, tryptophan sentezi sürecinin “olumsuz ürün denetim” (negative feedback)[158] düzenlemesini yaratır.[159]
Gen ifadesindeki farklılıklar, özellikle, hücrelerin aynı genomu içermelerine karşın, farklı gen takımlarının "ifadesi"nden kaynaklanan çok farklı yapı ve davranışlara sahip oldukları "çokhücreli organizmalar"da,[160] açıktır. Çokhücreli bir organizmadaki tüm hücreler, dış ve “hücrelerarası işaretler”e[161]karşılık olarak farklı hücre tipleri halinde farklılaşarak ve farklı davranışları yaratmada gen ifadesinin farklı modellerini derece derece saptayarak, tek bir hücreden türerler. Çokhücreli organizmalarda yapıların gelişiminden tek bir gen sorumlu değildir; bu modeller birçok hücre arasındaki karmaşık etkileşimlerden doğarlar.
Ökaryotlarda bazı değişikliklerle genlerin transkripsiyonunu etkileyen yapısal kromatin[162] tertibatı mevcuttur.[163] Bu tertibat “epigenetic”[164](üst-kalıtım) olarak adlandırılır; çünkü DNA dizisinin tepesinde bulunur ve bir hücre kuşağından diğerine aktarılan kalıta haizdir. Epigenetic tertibattan dolayı, aynı ortamda oluşan farklı hücre tipleri çok farklı özelliklere sahip olabilirler.
[değiştir] Kalıtımsal değişim
[değiştir] Mutasyonlar
DNA ikileşmesi süreci sırasında ikinci ipliğin "polimerizasyon"unda[165] tesadüfi hatalar olur. Mutasyonlar adı verilen bu hatalar, özellikle bir genin protein kodlama dizisinde meydana geldikleri takdirde organizmanın fenotipi üzerinde güçlü bir etkide bulunabilirler. Fakat “DNA polymerase”[166] enziminin, hataları düzeltme yeteneği sayesinde bu hataların oranı son derece düşüktür; hata oranı, her 10-100 milyon bazda 1 hata olarak gözlemlenmiştir.[167][168] DNA’daki değişim oranını arttıran süreçler mutajen ya da mutajenik[169] olarak adlandırılır. Mutajenik kimyasal ürünler genellikle baz çiftinin oluşma yapısına müdahale ederek, DNA ikileşmesindeki hataların büyümesine ve artmasına yol açarlar. Morötesi ışınım ise, DNA yapısına zarar vermek suretiyle mutasyonlara neden olur.[170] DNA’daki kimyasal zarar doğal biçimde meydana gelmekteyse de ve hücreler uyumsuzlukları ve bozulmaları tamir etmek üzere “DNA tamiri” mekanizmalarını kullanmaktaysalar da, tamir bazen DNA’yı -dizisi bakımından- orijinal haline geri döndürememektedir.
DNA takasında kromozomal parça değişimini kullanan ve genleri yeniden birleştiren (rekombine eden) organizmalarda mayoz bölünme esnasındaki sıralanma hataları da mutasyonlara neden olabilirler.[171] Bu hatalarda özellikle, benzer dizilerin neden oldukları, partner kromozomların hatalı bir sıralanmayı kabul etmeleri sözkonusudur; bu da genomlardaki bazı bölgeleri mutasyona daha eğilimli ve daha dayanıksız kılar. Bu hatalar DNA dizisinde büyük yapısal değişimler yaratırlar; tüm bölgelerde duplikasyonlar, inversiyonlar, delesyonlar gibi anomaliler veya farklı kromozomlar arasında parçaların kazara takası (translokasyon) sözkonusu olabilir.
[değiştir] Doğal seçilim ve evrim
Mutasyonlar farklı genotipi olan organizmaların ortaya çıkmasına neden olur ve bu farklılıklar da farklı fenotiplerin oluşmasıyla sonuçlanır. Birçok mutasyonun organizmanın fenotipi, sağlığı ve (doğal seçilimle ilgili) üreme uyumu (fitness) üzerinde az bir etkisi vardır. Zararlı mutasyonların yanı sıra, bazen, organizmanın içinde bulunduğu çevre koşulları bağlamında yararlı denebilecek mutasyonlar da olur.

Popülasyon genetiği popülasyonlardaki bu genetik farklılıkların kaynaklarını, dağılımlarını ve bu dağılımların zamanla nasıl değiştiğini araştıran bir genetik altdalıdır.[172] Bir alelin bir popülasyondaki sıklığı doğal seçilimle etkilenebilir; belirli bir alelin hayatta kalma ve üremeyle ilgili yüksek oranı, o alelin zamanla o popülasyonda daha sık olmasına neden olabilir.[173] Aynı zamanda, “genetik sürüklenme”[174] denilen, şans faktörünün etkisiyle, yani olayların tesadüfi akışıyla oluşan değişimler de olabilir.[175] Genetik sürüklenme bir popülasyonun gen havuzunda, doğal seçilimden farklı olarak, uygun genlerin seçilmesi gibi bir yönlendirmeyle değil de, tamamen rastlantı eseri sayılan, kuşaktan kuşağa ortaya çıkan değişiklikler şeklinde tanımlanır.
Organizmaların genomları, birçok kuşak boyunca, evrim denilen fenomenle sonuçlanmak üzere, değişebilirler. Mutasyonlar ve yararlı mutasyonlar geçirerek ayıklanma (seçilim), evrim geçirmiş bir türün oluşumuna, yani bir türün çevresine daha uyumlu biçimlere dönüşerek evrimine neden olabilir ki, burada “adaptasyon”[176] denilen bir süreç sözkonusudur.[177] Yeni türler, “türleşme”[178] denilen, genellikle, birbirlerinden genetik olarak uzaklaşan farklı popülasyonların oluşmasına zemin hazırlayan coğrafik ayrılmaların yol açtığı süreçle oluşurlar.[179]
Evrim esnasında dizilerin birbirinden uzaklaşma ve değişimi olduğundan, diziler arasındaki bu farklılıklar, aralarındaki evrimsel uzaklığı hesaplamada bir “moleküler saat”[180] gibi kullanılabilir.[181] Genetik kıyaslamalar genellikle, türler arasındaki ilgiyi nitelemede, fenotipik kıyaslamalarla edinilmiş bazı yanıltıcı değerlendirmeleri de düzelten, en doğru yöntem olarak kabul edilir. Türler arasındaki evrimsel uzaklıklar “evrim ağacı” ya da “genetik ilişki ağacı”[182] denilen şemalarla temsil edilir ki, bu ağaç şemaları türler arasındaki (“yatay gen aktarımı”[183] olarak bilinen) ilgili genetik materyel aktarımını göstermemekle birlikte, “ortak ata”yı[184] ve zaman boyunca türlerin birbirinden uzaklaşmalarını gösterir.
[değiştir] Araştırma ve teknoloji
.jpg/180px-Drosophila_melanogaster_-_side_(aka).jpg)
[değiştir] Model organizmalar
Genetikçiler başlangıçta organizmalar silsilesindeki kalıtım üzerinde çalışmışlarsa da, araştırmalar artık organizmaların bir altkümesi üzerinde özelleşmeye başlamıştır. Böylece model organizmaların bazıları günümüzdeki genetik araştırmaların önemli bir kısmı için temel oluşturmaya başlamıştır.[185] Model organizmalar genetiğindeki ortak araştırmaların konusu “gen düzenlemesi” çalışması, morfogeneze[186] ilişkin gelişim genleri ve kanserdir.
Geniş ölçüde kullanılan model organizmalar arasında, bağırsak bakterisi Escherichia coli, turpgiller familyasından Arabidopsis thaliana bitkisi, bir maya türü olan Saccharomyces cerevisiae, iplik kurdu Caenorhabditis elegans , yaygın meyve sineği Mus musculus sayılabilir.
[değiştir] Farklı araştırma alanları
Genetik bilimindeki gelişmelerin yanı sıra, araştırmaların gitgide farklı alanlarda özelleşmeye başlaması bu bilim dalının altdallarının oluşmasına neden olmuştur. Genetiğin altdallarından bazıları şunlardır:
- Evrimsel gelişim genetiği (Génétique évolutive du développement): Döllenmiş tekhücreli yumurta aşamasından başlayarak organizmanın oluşmasındaki tüm moleküler etkenleri ve dolayısıyla onları kodlayan genleri inceler. Yoğun olarak, özellikle iki taraflı simetri düzenlenmesiyle ve basit bir biyolojik sistemden (tekhücreliler, ışınsal simetri) karmaşık bir organizmaya (çokhücreli, genellikle metamerize ve özelleşmiş organlar halinde yapılaşmış organizmalar) geçişi sağlayan mekanizmalarla ilgilenir. Organizmanın oluşum mekanizmalarını incelemek için model organizma türleri (Drosophila , yuvarlak solucanlar, zebra balığı, tavuk vs.) kullanır. Fransızca'da evrimsel gelişim genetiği adıyla bilinen bu dal, İngilizce'de evrimsel gelişim biyolojisi olarak bilinir.
- Medikal genetik: İnsan genetik hastalıklarına ilişkin kalıtımı, hasta ailelerindeki "ayrışım"ı inceler. Bu yolla, tedavi biçimlerini sağlamak amacıyla, insan hastalıklarından sorumlu mutasyonları tanımlamaya çalışır.
- Genomik: İnsan genomunun (kromozomlarda yapılanmış üç milyar baz çiftinin, DNA bütününün) yapısını, bileşimini ve evrimini inceler ve DNA’da biyolojik bir anlamı olabilecek birimleri (genler, çevrilmeyen transkripsiyon birimleri, mikroRNA’lar, düzenleme üniteleri, transkripsiyon faktörleri olan promotörler, CNG alfa ve beta kanalları vs.) tanımlamaya çalışır.
- Kantitatif genetik : Genetik bileşenleri, niceliksel özelliklerin (boy, tüy rengi, büyüme hızı vs.) varyasyonunu (değişme, çeşitlenme) ve kalıtsallıklarını açıklayarak inceler.
- Evrim genetiği : Türlerin genomlarında doğal seçilimin izlerini inceler ve türlerin değişen çevrelerde (ortamlarda) hayatta kalmasında ve adaptasyonunda baş rolü oynayan genleri tanımlamaya çalışır.
- Popülasyon genetiği: Popülasyonların ve türlerin çeşitliliğini etkileyen güçleri (ve etki ya da sonuçlarını) matematiksel ve istatistikî yöntemler geliştirerek inceler. Bir başka deyişle popülasyonlardaki fertlerin benzerlik ve farklılıklarının kaynaklarını araştıran bir genetik altdalıdır. Dört ana madde üzerinden yola çıkarak araştırmalar yapar: Bunlar doğal seçilim, gen havuzu, mutasyonlar ve gen devamlılığıdır.
- Moleküler genetik: Canlıların kalıtım materyali olan genlerin yapılarını ve işlevlerini moleküler düzeyde inceleyen bir genetik altdalıdır. Moleküler genetik, moleküler biyolojinin ve genetiğin yöntemlerini kullanarak çalışır.
- Ekolojik genetik: Genetik çalışmaları ekolojik alanda sürdüren bir genetik altdalıdır. Ekolojik genetik, canlıların oluşturduğu popülasyonları "popülasyon genetiği" ile yakından ilişkili olarak araştırır.
[değiştir] Medikal genetik araştırmaları
Medikal genetik, genel olarak, kalıtımsal varyasyonun, insan sağlığı ve hastalıklarıyla ilişkilerini araştırmaktadır.[187]Bir hastalığa neden olabilecek bilinmeyen bir gen araştırıldığında, araştırmacılar, hastalıkla ilgili genomun konumunu saptamada genellikle “genetik bağlantı”dan ve genetik “soyağacı çizelgesi”nden[188] yararlanırlar. Popülasyon düzeyindeki araştırmalarda, araştırmacılar genomdaki, hastalıklarla ilgili genlerin konumlarını saptamada “Mendelci rastgelelik” yönteminden[189] yararlanmaktadır; bu teknik bilhassa, yalnızca tek bir genle kesin olarak belirlenemeyen, birkaç gene ilişkin (multigenic) özelliklerde[190] yararlı olmaktadır.[191] Hastalık geni olabilecek herhangi bir gen aday olarak saptanır saptanmaz, artık sonraki araştırmalar genellikle, orthologous geni[192] denilen bu gen üzerinde, model organizmalar kullanarak yapılır. Kalıtımsal hastalıklar çalışmasında ayrıca, genotipin kopyasını çıkartma tekniklerinin gelişmiş olması farmakogenetik alanına yol göstermektedir.[193]
Kanser kuşaktan kuşağa kalıtım (miras) yoluyla geçen bir hastalık olmasa da, günümüzde genetik (genetiğin konusu olan, genetik bilimiyle açıklanabilen) bir hastalık olarak ele alınmaktadır.[194] Kanserin vücuttaki gelişim süreci çeşitli olayların bir ara gelmesiyle oluşmaktadır. Bazen vücuttaki hücrelerde onların bölünme geçirmesine neden olan tesadüfi mutasyonlar olmaktadır ki, herhangi bir döl yoluyla aktarılmamış bu mutasyonlar, hücrelerin davranışını etkileyebilmekte ve kimi zaman onların büyümelerine ve daha hızlı bölünmelerine neden olmaktadırlar. Hücrelerin ölümlerine yol açacak bu anormal ve uygunsuz bölünme karşısında, kuşkusuz, mevcut bulunan biyolojik mekanizmalar bu süreci durdurmak üzere harekete geçerek sözkonusu hücrelere sinyaller gönderirler; fakat bazen oluşan ek mutasyonlar gönderilen sinyalleri sözkonusu hücrelerin alamamalarına, bu mesajlardan habersiz kalmalarına neden olur. Böylece, vücutta, bir çeşit “doğal seçilim iç süreci” meydana gelir; sonunda mutasyonlar gelişimlerini arttırarak hücrelerde iyice yoğunlaşırlar ve bir kanser tümörünü yaratmış olurlar. Tümör büyüyüp gelişerek vücudun çeşitli dokularını istila eder.

[değiştir] Araştırma teknikleri
Günümüzde DNA, laboratuvarda birçok bakımdan istenildiği gibi değiştirilebilmekte, üzerinde istenilen birçok düzenleme yapılabilmektedir. Günümüzde laboratuvar çalışmalarında kullanılan restriksiyon enzimleri genellikle, DNA’yı, istenilen parçaları ayrı ayrı elde edilebilecek şekilde, özel dizilerde kesen bir enzim olarak kullanılır.[195] Ligasyon enzimlerinin[196] kullanılması ise, elde edilen bu parçaları yeniden birleştirme, yani birbirine bağlama olanağı sağlamaktadır ve böylece, araştırmacılar, farklı kaynaklardan (biyolojik türlerden) alınan DNA parçalarını birleştirerek “rekombinant DNA”yı yaratabilmektedirler. Genellikle “genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar”la (GMO) ilgili çalışmalarda yararlanılan "rekombinant DNA" bilhassa, üzerlerinde biraz gen bulunan “DNA dairesel parçaları” olan plazmidler bağlamında kullanılmaktadır. Bakterilere plazmidlerin eklenmesi ve bu bakterilerin (bakteri hücrelerinin klonlarını izole eden) “agar” tabaklarında büyütülmesiyle araştırmacılar, eklenen DNA parçalarını klonal olarak büyütebilmektedirler ki bu, moleküler klonlama olarak bilinen bir süreçtir. (Klonlama terimi, aynı zamanda çeşitli teknikler kullanarak klonal organizmalar yaratmayı da içerir.)
DNA aynı zamanda polimeraz zincir tepkimesi (PCR) denilen bir süreç kullanılarak da büyütülebilir.[197] PCR, özel kısa DNA dizileri kullanılarak, DNA’nın hedef seçilen bir bölgesini izole edebilir ve onu aşırı derecede büyütebilir. DNA’nın son derece küçük parçalarını aşırı ölçüde büyütebildiğinden, PCR genellikle özel DNA dizilerinin varlığını bulmada (keşfetmede) kullanılır.
[değiştir] DNA dizilemesi ve genomik
Genetik çalışmalarında geliştirilmiş en temel teknolojilerden biri olan “DNA dizilemesi”[198] (DNA’daki nükleotit baz dizilimlerinin belirlenmesi ve bunu sağlayan biyokimyasal yöntemler) araştırmacılara DNA parçalarındaki nükleotit dizilimini belirleme olanağı sağlamaktadır. 1977’de Frederick Sanger ve çalışma arkadaşlarınca geliştirilen bir DNA dizileme yöntemi (chain-termination sequencing) DNA parçalarını dizilemede artık alışılmış bir yöntem olarak kullanılmaktadır.[199] Bu teknoloji sayesinde araştırmacılar, birçok insan hastalığıyla ilgili moleküler dizileri inceleyebilme olanağına kavuşmuşlardır. Hesaplama aletlerinin de yardımıyla araştırmacılar, birçok organizmanın genomunu, birçok farklı parçayı birbirleriyle irtibatlandırarak (genome assembly süreci) dizilemişlerdir.[200] Bu teknolojiler insan genomu için de kullanılmış, insan genomunun dizilemesi projesi, üstte (kronolojik bölümde) belirtildiği gibi, 2003 yılında tamamlanmıştır.[201]
DNA dizileme yöntemleriyle belirlemeler sonucunda edinilen, işe yarar dizilemelerin miktarının gitgide artması, organizmaların genom bütünlerindeki araştırmalarda hesaplama aletleri ve analiz örnekleri kullanan, genomik adlı araştırma alanını doğurmuştur. Genomik aynı zamanda, biyoenformatik bilimsel disiplininin bir altalanı olarak da kabul edilebilir.
[değiştir] Uygulamalar ve genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar
Genetik mühendisliğinin çeşitli teknikler kullanarak yaptığı müdahalelerle kalıtımsal değişikliğe uğrattığı organizmalar günümüzde, İngilizce'de G.M.O. (genetically modified organism)[202][203], Türkçe'de G.D.O. (genetiği değiştirilmiş organizmalar) kısaltılmış adıyla ifade edilmektedir. Bu teknikler rekombinant DNA ya da "rekombinant DNA teknolojisi" olarak bilinirler. Rekombinant DNA teknolojisi sayesinde DNA molekülleri tüpte (In vitro), yani canlı organizmanın ya da hücrenin dışında, yeni bir tür yaratmak üzere bir molekül içinde bir araya getirilebilmektedir. Bu DNA da bir organizmaya aktarıldığında değiştirilmiş özellikleri ya da kendine özgü özellikleri olan bir canlının ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Bu yolla ilk kez 1973’de bir bakteri yaratılmıştır.[204] Bu olay bilimciler topluluğunda bu tür genetik uygulamaların potansiyel tehlikeleri olduğu konusunda kaygılara neden olmuş ve konu Pacific Grove’daki (Kaliforniya) Asilomar Konferansı’nda tartışmalara yol açmıştır.[205][206] Rekombinant DNA teknolojisini kullanan ilk şirket Herbert Boyer tarafından kurulmuş ve şirket, 1978’de escherichia coli bakterisinin genetik manipülasyon yoluyla, insülin üreten bir türünü yarattığını açıklamıştır.[207]
Sonraki yılllarda bu alandaki çalışmalar artan hızıyla devam etmiştir. Günümüzde bu yolla yaratılan mikroplara transjenik ( rekombinant DNA yöntemleriyle kalıtımsal olarak değiştirilmiş) mikroplar, hayvanlara transjenik hayvanlar[208], bitkilere ise transjenik bitkiler[209]denmektedir.
Genetik bilgilerinin uygulamaları kısaca şöyle özetlenebilir:
- Genetik sayesinde, bazı hastalıkların önceden teşhis edilerek önlenmesinde, kişiye özel ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirilebilmesinde önemli gelişmeler sağlanmıştır.
- 1970’li yıllardan itibaren insülin hormonu, büyüme hormonu gibi insana özgü gen ürünleri diğer canlılarda sentezlenebilmektedir.
- Koyuna bir insan geni aktarılarak, koyun sütünde bir insan proteinin bulunması sağlanmıştır.
- Sazan balığı gibi bazı canlıların daha hızlı büyümesi sağlanabilmektedir.
- Günümüzde, genetik mühendisliği geni bir hücreden diğerine nakledebilmektedir, gen naklinin yapıldığı hücrelerden biri bitki, diğeri bir insan veya hayvan hücresi ya da bir mikroorganizma da olsa. Yani bir böceğin, bir balığın genleri bir bitki ya da mikroorganizmaya aktarılabilmektedir. Örneğin akrebin zehirini üreten gen bir virüse nakledilebilmekte, böcek öldüren bir bakterinin geni de bitkilere nakledilebilmektedir.Böylece, tarım ürünlerine verimin arttırılması, ürünlerin zararlılardan etkilenmemesi gibi çeşitli amaçlarla genetik müdahaleler yapılmaktadır.
- Böylece, doğada daha önce hiç bulunmayan gen bileşimleri de üretilebilmektedir. (Bir genin farklı bir hücreye nakliyle o hücrenin işlevi artabilir, değişebilir veya salgıladığı kimyasal maddeler farklılaşabilir.) Böylece, şimdiye dek fare,tavşan, koyun, domuz, tavuk, balık gibi birçok hayvan üzerinde embriyonları tek hücre aşamasındayken yüzlerce değişik gen denenmiş ve değişik türler elde edilmiştir. Bu yolla elde edilen yalnızca fare türlerinin sayısı bini aşmıştır.
- Kısaca günümüzde, bir organizmadaki genler parçalanabilmekte, kopyalanabilmekte, üretilebilmekte ve başka bir organizmaya nakledilebilmektedir.
- Genetik mühendisliği bugünkü modern biyoteknolojinin temelini oluşturmuştur. İkisi arasındaki ilişki şöyle açıklanabilir: Genetik mühendisliği bilgileri bir ürün elde etmek üzere kullanıldıklarında, ürün ancak biyoteknolojik işlemlerle günlük yaşamın bir parçası olur. İlk biyoteknoloji patenti 1980’de ham petrolü parçalamak amacıyla genetik yapısı değiştirilmiş bir mikrop geliştiren, yani yaratan Dr. Ananda Chakrabarty’ye verilmiştir. Böylece tarihte ilk kez yaratılan bir canlı için patent hakkı doğmuştur.[210][211][212]
[değiştir] G.D.O. karşıtlarının olası gördükleri tehlikeler
G.D.O. (genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar) uygulamalarına karşı olanlar,[213] özellikle çevrecilerin bir kısmı ve I.Asimov, J. Naisbitt, P Aburden gibi bazı araştırmacı yazarlar, bilime karşı olmamakla birlikte, genetikteki veri ve buluşların uygulanmasıyla ilgili bazı konularda huzursuz olduklarını ifade ederek, şu gelişmelere işaret etmektedirler:
- Çeşitli devletlerin denetimindeki bilimciler gen aktarımı yoluyla şimdiye dek yeryüzünde ilk kez meydana gelen yüzlerce yaratık meydana getirmişlerdir. Dolayısıyla istenmeden de olsa, insan türünü yok edecek bir mikroorganizma ya da bir türün yaratılmasına yol açılabilir.
- Önceleri biyoteknolojinin özellikle tarım ürünleri konusunda büyük gelişmeler sağlayarak dünyada açlığın giderilmesinde devrim yaratacağı müjdesi veriliyordu; fakat günümüzde genetik mühendisliği, özellikle biyoteknoloji üniversitelerden özel şirketlere geçmiş ve bunlar büyük maddi kazanç getirecek başka çalışmalara yönelmiş durumda bulunmaktadırlar.
- 1987’de A.B.D. Patent Bürosu’nun genetik yapıları değiştirilmiş hayvanların da patent altına alınabileceğini açıklamasıyla, hayvanlar alemi çokuluslu şirketler ile eczacılık ve biyoteknoloji şirketlerinin eline bırakılmıştır. Günümüzde biyoteknoloji alanında binlerce şirket bulunmaktadır.[214]
Bu gelişmelere işaret edenler ayrıca bazı tehlikelere dikkat çekerek şu soruları yöneltmekteler:
- Atomu keşfetmiş, ardından atom bombasını icat etmiş insanoğlu bilimsel buluşları her zaman insanlığın yararına kullanmadığına göre, genetik mühendisliği ve biyoteknolojideki buluşların daima insanlığın yararına kullanıldığını ve kullanılacağını, örneğin bir biyolojik savaşta asla insanlığın zararına kullanılmayacağını kim garanti edebilir?
- Bazı devletlerin, diğerlerine hükmedebilmeleri için, genetikteki çalışmaları gizlice insanlar üzerinde uygulamayacağını, örneğin sıcak bir savaşa bile gerek görmeden belirli uluslara ya da toplumlara ait insanların gizlice bazı yeteneklerini köreltmek veya onlara bazı davranış biçimlerini aşılamak gibi uygulamalarda bulunmayacağını kim garanti edebilir?[215]
- Genetik çalışmaları başlangıçta açıklandığı gibi, yalnızca kalıtsal hastalıkların teşhis ve tedavisine olanak sağlamaya yönelik olarak mı devam etmektedir? Yoksa gizlice sürdürülen araştırma ve uygulamalar var mıdır?
- Genetik yapısı değiştirilmiş, yoldan çıkan bir bakteri hastalığa yol açarsa, daha önce doğada hiç karşılaşılmamış olduğundan muhtemelen insan vücudunun savunmasız olacağı bu bakterinin yol açacağı hastalıktan insanlığı biyoteknoloji kurtarabilecek midir?
- Genetik yapısı değiştirilmiş bir hayvan ya da organizmanın, kısa vadede insanlar için yararlı bir potansiyel taşıyor görünse de, ileride olumsuz sonuçlar yaratmayacağından, çevreyle etkileşime girmeyeceğinden veya çok hassas dengeler üzerine kurulmuş doğada ekolojik dengeyi bozmayacağından nasıl emin olabiliriz?
- Mutasyona uğratılmış virüs ve bakterilerin laboratuvar dışına salınmayacağını veya kazara da olsa laboratuvar dışına hiç çıkmayacağını kim garanti edebilir?[216]
[değiştir] Dış bağlantılar
- Genetik
- Genetics-1
- Genetics-2
- Genetics Education Center
- Free database on the human genetics
- Database of the genomes sequences, as well as the projects in progress
- Discovered in 2007, the zones of instability of the genome in the mouse.
- Yapay DNA
- İnsan klonlama kararı
- Hayvanlardan organ nakline denetim
- İnsan embriyosunda genetik değişiklik yapıldı
- Yapay döllenme
- Biological weapons,genetics and social analysis
- Genetic engineering and biological weapons
- Genetic Bullets - Ethnically Specific Bioweapons
- Biological warfare, bioterrorism, biodefence and the biological and toxin weapons convention
- Ethnic Specific Weapons
- (Fransızca) Glossaire de la biotechnologie de la FAO
- (Fransızca) «Il était une fois ... l'ADN»: un site éducatif sur les bases de la génétique classique et moléculaire
- (Fransızca) Du gène à la compréhension de la molécule qu'elle code dans l'organisme. Une vidéo éducative en partenariat avec l'Institut Pasteur
- (Fransızca) Un site présentant les aspects éthiques liés à la question de la manipulation génétique des plantes et des animaux. Les aspects "sciences" et "droits" sont en construction.
- (Fransızca) Génétique dans l'élevage chiens de race: consanguinité, retrempe, gènes codant la couleur de la robe, la longueur de la queue.
[değiştir] Ayrıca bakınız
- Mendel
- Mendel genetiği
- Genler ve Alleller
- Monohibrit çaprazlama
- Dihibrit çaprazlama
- Genotip
- Fenotip
- Mutasyonlar
- Eşey saptanması
- Bölünme
- Kromozomlar
- Klon
- Klonlama
- Gen aktarımı
|
---|
Klasik genetik | Ekolojik genetik | Moleküler genetik | Populasyon genetiği | Kantitatif genetik
Diğer başlıklar: Genom | Medikal genetik | Ters genetik | Moleküler evrim |
[değiştir] Kaynakça
- Alberts B, Johnson A, Lewis J, Raff M, Roberts K, and Walter P (2002). Molecular Biology of the Cell, 4th edition. ISBN 0-8153-3218-1.
- Griffiths AJF, Miller JH, Suzuki DT, Lewontin RC, and Gelbart WM (2000). An Introduction to Genetic Analysis. New York: W.H. Freeman and Company. ISBN 0-7167-3520-2.
- Hartl D, Jones E (2005). Genetics: Analysis of Genes and Genomes, 6th edition. Jones & Bartlett. ISBN 0-7637-1511-5.
- Lodish H, Berk A, Zipursky LS, Matsudaira P, Baltimore D, and Darnell J (2000). Molecular Cell Biology, 4th edition. ISBN 0-7167-3136-3.
- Salt, Alparslan. Geleceğin Felaketleri, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1997
- Asimov,I. İnsanlığın Geleceği, Cep Kitapları,İstanbul,1984
- Naisbitt,J. ve Aburden,P. Megatrends 2000,Form Yayınları,1990
- Cumhuriyet gazetesi, Bilim ve Teknik ilave dergileri, 1992-1995 yılları arasındaki sayılar.
- İngilizce ve Fransızca Wikipedia'daki 9 Mayıs 2008 tarihli genetik maddesi.
[değiştir] Notlar ve referanslar
- 1↑ kalıtım bilimi. TDK Güncel Türkçe Sözlük. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 2↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 1 (Genetics and the Organism): Introduction
- 3↑ Hartl D, Jones E (2005)
- 4↑ Weiling F (1991). "Historical study: Johann Gregor Mendel 1822–1884". American Journal of Medical Genetics 40 (1): 1–25; discussion 26. PMID 1887835.
- 5↑ SALT, Alparslan. Geleceğin Felaketleri, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1997
- 6↑ Blending inheritance
- 7↑ Lamarck, J-B (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved from Encyclopædia Britannica Online on 2008-03-16.
- 8↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 9↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 10↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 11↑ Histoire de la notion d'hérédité
- 12↑ Histoire de la notion d'hérédité
- 13↑ Ancient Greek Online Library.Encyclopedia of Philosophy.
- 14↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 15↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 16↑ genetics. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9110582
- 17↑ Aristotle and history of embryology as a science.Aristotle and embryology
- 18↑ Pangenesis
- 19↑ The Variation of Animals and Plants, Charles Darwin .Intracellular Pangenesis.Pangenesis
- 20↑ Germ plasma
- 21↑ Vries, Hugo de. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 30, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9075778
- 22↑ "ÖGGGT Genetics." ÖGGGT - Austrian Association for Genetics and Genetic Engineering. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
- 23↑ Mendel, Gregor. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9051973
- 24↑ Mendel, Gregor. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9051973
- 25↑ Miescher, Johann Friedrich. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9052601
- 26↑ Flemming, Walther. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9034551
- 27↑ Oscar Hertwig showed that the head of the spermatozoon becomes a pronucleus.Eduard Adolf Strasburger (Encyclopædia Britannica)
- 28↑ Theodor+Boveri (Britannica Encyclopedia Online)
- 29↑ Mendel, Gregor. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9051973
- 30↑ Sutton, Walter, "The chromosomes in heredity", Biological Bulletin 4 (1903): 231-251.
- 31↑ Garrod, A. E. "The incidence of alkaptonuria: a study in chemical individuality". Lancet II: 1616-1620, 1902.
- 32↑ Bateson, William. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9013731
- 33↑ Johannsen, Wilhelm Ludvig. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9043721
- 34↑ Genetic linkage
- 35↑ Genetic recombination
- 36↑ Morgan, Thomas Hunt, et. al., "The mechanism of Mendelian heredity", (New York: Henry Holt and Co., 1915)
- 37↑ Cartographique génétique
- 38↑ Streptococcus pneumoniae
- 39↑ Transformation (genetics)
- 40↑ Beadle, G. and Tatum, E., "Genetic control of biochemical reactions in Neurospora". Proc Natl Acad Sci 27: 499-506, 1941
- 41↑ The Astbury Centre for Structural Molecular Biology.A Brief History of DNA's Discovery.William Astbury
- 42↑ Avery, Oswald T., MacLeod, Colin M., and McCarty, Maclyn, "Studies on the Chemical Nature of the Substance Inducing Transformation of Pneumococcal Types: Induction of Transformation by a Deoxyribonucleic Acid Faction Isolated from Pneumococcus Type III". Journal of Experimental Medicine 149 (February 1979): 297-326. (Reprint of 1944 paper).
- 43↑ McClintock, Barbara, "The origin and behavior of mutable loci in maize", Proceedings of the National Academy of Sciences 36 (6): 344-355, 1950
- 44↑ The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1983. nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
- 45↑ Hereditas 42: 1, 1956.
- 46↑ Nature.L'ADN est composé de deux brins formant une double hélice. Cette structure fut découverte en 1953 par James Dewey Watson, Francis Crick
- 47↑ The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1962. nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 48↑ Tjio and Levan: "The chromosome number in man". Hereditas 42: 1, 1956.
- 49↑ Kornberg, Arthur. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9046081
- 50↑ Cellular Processes: DNA Replication. Cellupedia. ThinkQuest. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 51↑ Lejeune, Jérôme-Jean-Louis-Marie. (2008). In Britannica Book of the Year, 1995. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9115509
- 52↑ Cytogenetics
- 53↑ Genetic code
- 54↑ Sequence (biology)
- 55↑ "The Nobel Prize in Physiology or Medicine 1968." nobelprize.org - Resmî Nobel Ödülü web sitesi, ilgili sayfası. URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
- 56↑ Genomic
- 57↑ Genetics/timeline.html Genetics/timeline.Genetics history.Nucleotide sequences
- 58↑ Mullis, Kary B.. (2008). In Encyclopædia Britannica. Retrieved May 29, 2008, from Encyclopædia Britannica Online: http://www.britannica.com/eb/article-9054233
- 59↑ "Online Education Kit: 1983: First Disease Gene Mapped." National Human Genome Research Institute. genome.gov URL erişim tarihi: 29 Mayıs 2008.
- 60↑ History of polymerase chain reaction.Polymerase chain reaction
- 61↑ Genome
- 62↑ National Institutes of Health
- 63↑ Évry, capitale des biotechnologies (CNRS).Qu'est-ce que la génomique ?
- 64↑ Cartographique génétique
- 65↑ Kahn, Laura H. (2008). The furor over genetically modified foods. Bulletin of the Atomic Scientists. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 66↑ 1997: E. coli Genome Sequenced. National Human Genome Research Institute. genome.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 67↑ Celera Genomics
- 68↑ 1st December 1999: First Human Chromosome Sequence Complete
- 69↑ PRESIDENT CLINTON ANNOUNCES THE COMPLETION OF THE FIRST SURVEY OF THE ENTIRE HUMAN GENOME Hails Public and Private Efforts Leading to This Historic Achievement. Human Genome Project Information. genomics.energy.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 70↑ The Human Genome Project & the Private Sector: A Working Partnership.Human Genome Project Information. genomics.energy.gov URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 71↑ National Human Genome Research Institute: Important Events in the History of NHGRI and the Human Genome Project. National Institutes of Health. URL erişim tarihi: 30 Mayıs 2008.
- 72↑ Les lois du code genetique violees : et maintenant ?
- 73↑ Final human genome sequence released
- 74↑ Augustinians
- 75↑ Mendel, GJ (1866). "Versuche über Pflanzen-Hybriden". Verhandlungen des naturforschenden Vereins Brünn 4: 3–47. (in English in 1901, J. R. Hortic. Soc. 26: 1–32) English translation available online
- 76↑ Gregor Mendel The Beginning of Biomathematics.Mendel's Methods and Statistics.Statistical methods in Bioinformatics.Physiology or Medicine 1933.The Mathematics of Inheritance
- 77↑ genetics, n., Oxford English Dictionary, 3rd ed.
- 78↑ Bateson W. Letter from William Bateson to Alan Sedgwick in 1905. The John Innes Centre. Retrieved on 2008-03-15.
- 79↑ Bateson, W (1907). "The Progress of Genetic Research". Wilks, W (editor) Report of the Third 1906 International Conference on Genetics: Hybridization (the cross-breeding of genera or species), the cross-breeding of varieties, and general plant breeding, London: Royal Horticultural Society.
- 80↑ genetic, adj., Oxford English Dictionary, 3rd ed.
- 81↑ Moore JA (1983). "Thomas Hunt Morgan—The Geneticist". American Zoologist 23 (4): 855–865.
- 82↑ Genetic linkage
- 83↑ Sturtevant AH (1913). "The linear arrangement of six sex-linked factors in Drosophila, as shown by their mode of association". Journal of Experimental Biology 14: 43–59. pdf from Electronic Scholarly Publishing
- 84↑ Avery OT, MacLeod CM, and McCarty M (1944). "Studies on the Chemical Nature of the Substance Inducing Transformation of Pneumococcal Types: Induction of Transformation by a Desoxyribonucleic Acid Fraction Isolated from Pneumococcus Type III". Journal of Experimental Medicine 79 (1): 137–158. 35th anniversary reprint available
- 85↑ Hershey AD, Chase M (1952). "Independent functions of viral protein and nucleic acid in growth of bacteriophage". The Journal of General Physiology 36: 39–56. doi:[217]
- 86↑ Judson, Horace (1979). The Eighth Day of Creation: Makers of the Revolution in Biology. Cold Spring Harbor Laboratory Press, 51–169. ISBN 0-87969-477-7.
- 87↑ Watson JD, Crick FHC (1953). "Molecular structure of Nucleic Acids: A Structure for Deoxyribose Nucleic Acid" (PDF). Nature 171 (4356): 737–738.
- 88↑ Watson JD, Crick FHC (1953). "Genetical Implications of the Structure of Deoxyribonucleic Acid" (PDF). Nature 171 (4361): 964–967.
- 89↑ History of genetic code.Discoverer of the genetic code.Crack the code. Genetic code.
- 90↑ Sanger F, Nicklen S, and Coulson AR (1977). "DNA sequencing with chain-terminating inhibitors". Nature 74 (12): 5463–5467. doi:10.1073/pnas.74.12.5463.
- 91↑ Saiki RK, Scharf S, Faloona F, Mullis KB, Horn GT, Erlich HA, Arnheim N (1985). "Enzymatic Amplification of β-Globin Genomic Sequences and Restriction Site Analysis for Diagnosis of Sickle Cell Anemia". Science 230 (4732): 1350–1354. PMID 2999980.
- 92↑ Human Genome Project Information. Human Genome Project. Retrieved on 2008-03-15.
- 93↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 2 (Patterns of Inheritance): Introduction
- 94↑ Mendel, GJ (1866). "Versuche über Pflanzen-Hybriden". Verhandlungen des naturforschenden Vereins Brünn 4: 3–47. (in English in 1901, J. R. Hortic. Soc. 26: 1–32) English translation available online
- 95↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 2 (Patterns of Inheritance): Mendel's experiments
- 96↑ Bitkilerde döllenme (fertilisation). Ayrıca bkz.Çiçek
- 97↑ Çaprazlama (cross-breed, cross-breeding, cross-fertilize). Ayrıca bkz. Monohibrit çaprazlama
- 98↑ Allele
- 99↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 3 (Chromosomal Basis of Heredity): Mendelian genetics in eukaryotic life cycles
- 100↑ Homozygous
- 101↑ Heterozygous
- 102↑ Genotype
- 103↑ Phenotype
- 104↑ Dominant allele
- 105↑ Recessive allele
- 106↑ Incomplete dominance
- 107↑ Codominance
- 108↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 4 (Gene Interaction): Interactions between the alleles of one gene
- 109↑ Law of Segregation
- 110↑ Richard W. Cheney.Genetic Notation. Retrieved on 2008-03-18.
- 111↑ Pedigree chart
- 112↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 2 (Patterns of Inheritance): Human Genetics
- 113↑ Law of Independent Assortment.Ayrıca bkz. Mendel genetiği
- 114↑ Epistasis
- 115↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 4 (Gene Interaction): Gene interaction and modified dihybrid ratios
- 116↑ Mayeux R (2005). "Mapping the new frontier: complex genetic disorders". The Journal of Clinical Investigation 115 (6): 1404–1407. doi:10.1172/JCI25421. PMID 15931374.
- 117↑ Heritability
- 118↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 25 (Quantitative Genetics): Quantifying heritability
- 119↑ Luke A, Guo X, Adeyemo AA, Wilks R, Forrester T, Lowe W Jr, Comuzzie AG, Martin LJ, Zhu X, Rotimi CN, Cooper RS (2001). "Heritability of obesity-related traits among Nigerians, Jamaicans and US black people". Int J Obes Relat Metab Disord 25 (7): 1034–1041. Abstract from NCBI
- 120↑ Pearson H (2006). "Genetics: what is a gene?". Nature 441 (7092): 398–401. PMID 16724031.
- 121↑ Prescott, L (1993). Microbiology. Wm. C. Brown Publishers. 0-697-01372-3.
- 122↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 8 (The Structure and Replication of DNA): Mechanism of DNA Replication
- 123↑ Gregory SG et al. (2006). "The DNA sequence and biological annotation of human chromosome 1". Nature 441. doi: 10.1038/nature04727. free full text available
- 124↑ Alberts et al. (2002), DNA and chromosomes: Chromosomal DNA and Its Packaging in the Chromatin Fiber
- 125↑ Haploid and monoploid
- 126↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 3 (Chromosomal Basis of Heredity): Mendelian genetics in eukaryotic life cycles
- 127↑ Chromatids ve locus
- 128↑ Sex chromosome
- 129↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 2 (Patterns of Inheritance): Sex chromosomes and sex-linked inheritance
- 130↑ Sex linked
- 131↑ Clone
- 132↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 3 (Chromosomal Basis of Heredity): Mendelian genetics in eukaryotic life cycles
- 133↑ Bacterial conjugation
- 134↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 7 (Gene Transfer in Bacteria and Their Viruses): Bacterial conjugation
- 135↑ Transformation (genetics)
- 136↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 7 (Gene Transfer in Bacteria and Their Viruses): Bacterial transformation
- 137↑ Horizontal gene transfer
- 138↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 5 (Basic Eukaryotic Chromosome Mapping): Nature of crossing-over
- 139↑ Germ cells
- 140↑ Linkage mapping
- 141↑ Griffiths et al. (2000), Chapter 5 (Basic Eukaryotic Chromosome Mapping): Linkage maps
- 142↑ Gen ifadesi
- 143↑ Berg JM, Tymoczko JL, Stryer L, Clarke ND (2002). Biochemistry, 5th edition, New York: W. H. Freeman and Company. I. 5. DNA, RNA, and the Flow of Genetic Information: Amino Acids Are Encoded by Groups of Three Bases Starting from a Fixed Point
- 144↑ Central dogma of molecular biology
- 145↑ Crick, F (1970): Central Dogma of Molecular Biology (PDF). Nature 227, 561–563. PMID 4913914
- 146↑ Protein folding
- 147↑ Alberts et al. (2002), Proteins: The Shape and Structure of Proteins .Alberts et al. (2002), Proteins: Protein Function
- 148↑ Sickle-cell anemia
- 149↑ How Does Sickle Cell Cause Disease?. Brigham and Women's Hospital: Information Center for Sickle Cell and Thalassemic Disorders (2002-04-11). Retrieved on 2007-07-23.
- 150↑ Non-coding RNA
- 151↑ Nature_vs._nurture
- 152↑ Denaturation
- 153↑ Imes DL, Geary LA, Grahn RA, Lyons LA (2006). "Albinism in the domestic cat (Felis catus) is associated with a tyrosinase (TYR) mutation" (Short Communication). Animal Genetics 37 (2): 175. doi:10.1111/j.1365-2052.2005.01409.x. Retrieved on 2006-05-29.
- 154↑ Transcription factor
- 155↑ Brivanlou AH, Darnell JE Jr (2002). "Signal transduction and the control of gene expression". Science 295 (5556): 813–818.PMID 11823631.
- 156↑ Tryptophan
- 157↑ Tryptophan repressor
- 158↑ Negative feedback
- 159↑ Alberts et al. (2002),Control of Gene Expression - The Tryptophan Repressor Is a Simple Switch That Turns Genes On and Off in Bacteria
- 160↑ Multicellular organism
- 161↑ Cell signaling
- 162↑ Chromatin
- 163↑ Jaenisch R, Bird A. "Epigenetic regulation of gene expression: how the genome integrates intrinsic and environmental signals". Nature Genetics 33 (3s): 245–254. doi:10.1038/ng1089.
- 164↑ Epigenetic
- 165↑ Polymerization
- 166↑ DNA polymerase
- 167↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 16 (Mechanisms of Gene Mutation): Spontaneous mutations
- 168↑ Kunkel TA (2004). "DNA Replication Fidelity". Journal of Biological Chemistry 279 (17): 16895–16898. doi:10.1038/sj.emboj.7600158.
- 169↑ Mutagenic
- 170↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 16 (Mechanisms of Gene Mutation): Induced mutations
- 171↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 17 (Chromosome Mutation I: Changes in Chromosome Structure): Introduction
- 172↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 24 (Population Genetics): Variation and its modulation
- 173↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 24 (Population Genetics): Selection
- 174↑ Genetic drift
- 175↑ Griffiths et al. (2000),Chapter 24 (Population Genetics): Random events
- 176↑ Adaptation
- 177↑ Darwin, Charles (1859).On the Origin of Species, 1st, John Murray, 1. . Related earlier ideas were acknowledged in Darwin, Charles (1861).On the Origin of Species, 3rd, John Murray, xiii.
- 178↑ Speciation
- 179↑ Gavrilets S (2003). "Perspective: models of speciation: what have we learned in 40 years?". Evolution 57 (10): 2197–2215. doi:10.1554/02-727.PMID 14628909.
- 180↑ Molecular clock
- 181↑ Wolf YI, Rogozin IB, Grishin NV, Koonin EV (2002). "Genome trees and the tree of life". Trends Genet. 18 (9): 472–479.PMID 12175808.
- 182↑ Phylogenetic tree
- 183↑ Horizontal gene transfer
- 184↑ Common descent
- 185↑ The Use of Model Organisms in Instruction. University of Wisconsin: Wisconsin Outreach Research Modules. Retrieved on 2008-03-15.
- 186↑ Morphogenesis
- 187↑ NCBI: Genes and Disease. NIH: National Center for Biotechnology Information. Retrieved on 2008-03-15.
- 188↑ Pedigree chart
- 189↑ Mendelian randomization
- 190↑ multigenic traits
- 191↑ Davey Smith, G; Ebrahim, S (2003)."‘Mendelian randomization’: can genetic epidemiology contribute to understanding environmental determinants of disease?". International Journal of Epidemiology 32: 1–22.
- 192↑ Orthology
- 193↑ Pharmacogenetics Fact Sheet. NIH: National Institute of General Medical Sciences. Retrieved on 2008-03-15.
- 194↑ Strachan T, Read AP (1999). Human Molecular Genetics 2, second edition, John Wiley & Sons Inc.. Chapter 18: Cancer Genetics
- 195↑ Lodish et al. (2000),Chapter 7: 7.1. DNA Cloning with Plasmid Vectors
- 196↑ DNA_ligase
- 197↑ Lodish et al. (2000),Chapter 7: 7.7. Polymerase Chain Reaction: An Alternative to Cloning
- 198↑ DNA sequencing
- 199↑ Brown TA (2002). Genomes 2, 2nd edition. ISBN ISBN 1 85996 228 9. Section 2, Chapter 6: 6.1. The Methodology for DNA Sequencing
- 200↑ Genome assembly. Brown (2002),Section 2, Chapter 6: 6.2. Assembly of a Contiguous DNA Sequence
- 201↑ Human Genome Project Information. Human Genome Project. Retrieved on 2008-03-15.
- 202↑ Genetically modified organism (GMO)
- 203↑ Organisme génétiquement modifié
- 204↑ Cohen, S., Chang, A., Boyer, H. & Helling, R. (1973) Construction of Biologically Functional Bacterial Plasmids In Vitro. Proc. Natl. Acad. Sci. USA 70, 3240-3244
- 205↑ Genetically modified organism (GMO)
- 206↑ Berg, P., Baltimore, D., Brenner, S., Roblin, R.O. III, Singer, M.F., "Summary statement of the Asilomar Conference on recombinant DNA molecules," Proc. Nat. Acad. Sci. USA 72, pp. 1981-1984 (1975), also Science 188, p. 991 (1975).
- 207{{not|207}Genentech: Press Releases - News Release September 6, 1978. insulin synthesis is the first laboratory production DNA technology.
- 208↑ Transgenic Animals, Dr. John W. Kimball, Harvard University
- 209↑ Transgenic plant
- 210↑ Salt, Alparslan. Geleceğin Felaketleri, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1997
- 211↑ Asimov,I. İnsanlığın Geleceği, Cep Kitapları,İstanbul,1984
- 212↑ Naisbitt,J. ve Aburden,P. Megatrends 2000,Form Yayınları,1990
- 213↑ Mention du « anti-GM lobby » (lobby anti-OGM) : (en) GM debate cut down by threats and abuse, Times higher education, 24 octobre 2003 ;Suspicion isn't proof, Telegraph, 07 mars 2004.Résumé des sondages sur les OGM au Québec et au Canada 1994-2004, site de Greenpeace. Cécile Philippe, La terre est foutue, p. 16. « OGM : la France à la peine face aux Américains» , Le Figaro Économie, 15 octobre 2007 : « Difficile pour les semenciers français et européens de rivaliser quand, en plus, leurs essais sont détruits par les opposants aux OGM. Ce fut notamment le cas, en 2004, à Marsat (Puy-de-Dôme), de maïs expérimentaux conçus par l'Inra et Biogemma pour donner le même rendement en consommant moins d'azote. "C'est d'autant plus stupide que, s'agissant de plants castrés, il ne pouvait y avoir dissémination de pollen transgénique. En outre, ces recherches vont dans le sens du développement durable : les engrais azotés sont fabriqués avec du pétrole qui devient de plus en plus rare et cher ! », s'indigne Bertrand Hirel, chercheur à l'Inra de Versailles ». « Les OGM et les nouveaux vandales », François Ewald et Dominique Lecourt in Le Monde, 4 septembre 2001
- 214↑ Naisbitt,J. ve Aburden,P. Megatrends 2000,Form Yayınları,1990
- 215↑ Asimov,I. İnsanlığın Geleceği, Cep Kitapları,İstanbul,1984
- 216↑ Salt, Alparslan. Geleceğin Felaketleri, Ruh ve Madde Yayınları, İstanbul, 1997.Naisbitt,J. ve Aburden,P. Megatrends 2000,Form Yayınları,1990.Asimov,I. İnsanlığın Geleceği, Cep Kitapları,İstanbul,1984.Organisme génétiquement modifié